Âdeta ihbaratı binefsiha sabit umûrlardandır. Evet şu bürhan-ı münevverenin altı ciheti de şeffaftır. Üstünde i'caz; altında mantık ve delil; sağında aklı istintak; solunda vicdanı istişhad; önünde hedefinde hayır ve saadet; nokta-i istinadı vahy-i mahzdır. Vehmin ne haddi var ki girebilsin.
Marifet-i Sâni' denilen kemalât arşına uzanan mi'racların usûlü dörttür:
Birincisi:
Tasfiye ve işraka müesses olan muhakkikîn-i sofiyenin minhacıdır.
İkincisi:
İmkân ve hudûsa mebni mütekellimînin tarîkıdır.
Bu iki asıl, çendan Kur'andan teşa'ub etmişlerdir. Lâkin fikr-i beşer başka surete ifrağ ettiği için uzunlaşmış ve müşkilleşmiş, evhamdan masun kalmamışlar.
Üçüncüsü:
Şübehat-âlûd hükema mesleğidir.
Dördüncüsü ve en birincisi:
Belâgat-ı Kur'aniyenin ulvî mertebesini ilân etmekle beraber, cezalet cihetiyle en parlağı ve istikamet cihetiyle en kısası ve vuzuh cihetiyle beşerin umumuna en eşmeli olan mi'rac-ı Kur'anîdir.
Hem o arşa çıkmak için dört vesile vardır: İlham, talim, tasfiye, nazar-ı fikrî.
Tarîk-ı Kur'anî iki nevidir:
Birincisi:
Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi'-i eşyayı ta'dad eden bütün âyât-ı Kur'aniye bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde ittikan-ı san'at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise Sâni'in kasd ve hikmetini isbat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın şahidleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih ve semeratı ve inkılabat-ı ahvalin katmer ve düğümleri içinde saklanmış hikem ve fevaidi göstermekle, Sâni'in kasd ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat, ikiyüz bini mütecaviz enva'ın büyük peder ve âdemleri hükmünde olan mebde'lerinin her birinin
Marifet-i Sâni' denilen kemalât arşına uzanan mi'racların usûlü dörttür:
Birincisi:
Tasfiye ve işraka müesses olan muhakkikîn-i sofiyenin minhacıdır.
İkincisi:
İmkân ve hudûsa mebni mütekellimînin tarîkıdır.
Bu iki asıl, çendan Kur'andan teşa'ub etmişlerdir. Lâkin fikr-i beşer başka surete ifrağ ettiği için uzunlaşmış ve müşkilleşmiş, evhamdan masun kalmamışlar.
Üçüncüsü:
Şübehat-âlûd hükema mesleğidir.
Dördüncüsü ve en birincisi:
Belâgat-ı Kur'aniyenin ulvî mertebesini ilân etmekle beraber, cezalet cihetiyle en parlağı ve istikamet cihetiyle en kısası ve vuzuh cihetiyle beşerin umumuna en eşmeli olan mi'rac-ı Kur'anîdir.
Hem o arşa çıkmak için dört vesile vardır: İlham, talim, tasfiye, nazar-ı fikrî.
Tarîk-ı Kur'anî iki nevidir:
Birincisi:
Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi'-i eşyayı ta'dad eden bütün âyât-ı Kur'aniye bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde ittikan-ı san'at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise Sâni'in kasd ve hikmetini isbat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın şahidleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih ve semeratı ve inkılabat-ı ahvalin katmer ve düğümleri içinde saklanmış hikem ve fevaidi göstermekle, Sâni'in kasd ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat, ikiyüz bini mütecaviz enva'ın büyük peder ve âdemleri hükmünde olan mebde'lerinin her birinin
Yükleniyor...