İstidrac ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garib fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat bu istidrac sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki

اِنَّمَٓا اُوت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ

okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefs ve tenevvür-ü kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidrac ile ehl-i keramet arasında tabaka-i ûlâda fark yoktur. Tam manasıyla fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allah'ın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da, o eşyayı fena fillah olan havâslarıyla görürler. Bunun istidracdan farkı pek zahirdir. Zira zahire çıkan bâtınlarının nuraniyeti, müraîlerin zulümatıyla iltibas olmaz.

* * *


وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

İ'lem Eyyühel-Aziz!

Tesbihat, ibadat, gayr-ı mahdud enva'larıyla her şeyde vardır. Fakat, her şeyin kendi tesbihat ve ibadetini bütün vecihlerini daima bilip şuur edinmesi lâzım değildir. Çünki husul huzuru istilzam etmez. Tesbih ve ibadet edenler, yalnız yaptıkları amelin mahsus bir tesbih veya sıfatı malûm bir ibadet olduğunu bilirlerse kâfidir. Zâten Mabud-u Mutlak'ın ilmi kâfidir. İnsandan maada mahlukatta teklif olmadığından, onlara niyet lâzım değildir. Ve keza amellerinin sıfatını bilmek de lâzım değildir.

İ'lem Eyyühel-Aziz!

İnsan-ı mü'minin kıymeti, ihtiva ettiği san'at-ı âliye ile esma-i hüsnadan in'ikas eden cilvelerin nakışları nisbetindedir. İnsan-ı kâfirin kıymeti ise, et, kemikten ibaret fâni ve sâkıt maddesinin kıymetiyle ölçülür. Kezalik bu âlem de, eğer Kur'anın tarif ettiği gibi mana-yı harfiyle, yani Cenab-ı Hakk'ın azametine bir âlet nazarıyla bakılırsa, o nisbette kıymetdar olur. Eğer felsefenin dediği gibi, mana-yı ismiyle yani hiçbir fâil, Hâlık ile bağlı olmayıp müstakill-i bizzât nazarıyla bakılırsa, kıymeti camid, mütegayyir maddesinde münhasır kalır. Kur'andan istifade edilen ilmin felsefe ilminden ne derece yüksek olduğu, şu misal ile tebarüz eder:

وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا

Bu hükm-ü Kur'anî esma-i hüsnanın


Yükleniyor...