içindir, inhisar için değildir. Yani, o şeyin gayeleri, zikredilen gayeye münhasır değildir. Ancak o şeyin nizam ve intizam ve sair faydalarına insanın nazar-ı dikkatini celbetmek için insanlara raci' o faideyi zikrediyor. Meselâ:

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ ٭ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَ

âyet-i kerime ile zikredilen faide, takdir-i kamerin binlerce faidelerinden biridir. Yoksa, takdir-i kamer bu faideye münhasır değildir. Yani, kamer yalnız bu gaye için değildir. Bu gaye onun gayelerinden biridir.

İ'lem Eyyühel-Aziz!

Cenab-ı Hakk'a mahsus taklidi mümkün olmayan en bahir tevhid sikke ve mühürlerinden biri, gayr-ı ma'dud muhtelif eşyayı basit bir şeyden halketmektir. Evet pek basit olan şu topraktan binlerce enva', muhtelif nebatat, gayr-ı mütenahî bir kudret ile, bir ilim ile, pek büyük bir ittikan, bir sühuletle yaratılmakta olduğu tevhidin öyle bir bürhanıdır ki; hem taklidi, hem tenkidi imkân haricidir.

İ'lem Eyyühel-Aziz!

Hayat-ı insaniyenin vezaifinden biri de kendi cüz'î sıfatlarını şuunatını, Hâlıkın küllî sıfatlarını, şuunatını fehmetmek için bir mikyas yapmaktır. Amma, âlem-i âhirette haşirdeki şuunat-ı azîmesini ve kıyamette emvatın ihyasıyla ahval-i umumiyesini fehmetmek için, ancak güz mevsiminin kıyametiyle baharların haşri, haşir ve kıyamet-i kübrada Hâlık'ın şuunatına mikyas olabilir.

İ'lem Eyyühel-Aziz!

Müslümanları lehviyat-ı nevmiye mesabesinde olan dünya hayatına davet etmekle, Cenab-ı Hakk'ın helâl ettiği tayyibat dairesinden, haram ettiği habisat mezbelesine teşvik eden adamın meseli öyle bir sarhoşa benzer ki:

Parçalayıcı arslan ile, ünsiyetli ehlî atı birbirinden tefrik edemiyor. Sehpa ağacı ile jimnastik ağacını birbirinden ayıramıyor. Kanlı yarayı kırmızı gülden temyiz edemediği halde, kendisini mürşid bilerek irşad ve nasihata çıkıyor.

Esna-yı irşadda bir adama rastgelir. Zavallı adamın arka tarafında korkunç bir arslan duruyor. Ön tarafında da sehpa ağacı kurulduğu gibi, her iki yanında da dehşetli yaralar var. Fakat adamcağızın

Yükleniyor...