İ'lem Eyyühel-Aziz!
Senin önünde çok korkunç büyük mes'eleler vardır ki, insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.
Birisi:
Ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.
İkincisi:
Dehşetli korkulu ebed memleketine yolculuktur.
Üçüncüsü:
Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır. Öyle ise, bu gaflet ü nisyan nedir? Devekuşu gibi başını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilat-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı daimeden tegafül edeceksin?
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Cenab-ı Hakk'a hamdler, şükürler olsun ki; mesail-i nahviyeden "isim" ile "harf" arasındaki manevî fark ile çok mühim mes'eleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da, esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için bir takım İlahî mektublardır ki, içlerinde yazılı delail, berahin, havarık mu'cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzât cihetiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i mürekkeb olur.
Ve keza mesail-i mantıkiyeden "küllî" ile "küll" arasındaki fark ile, rububiyete dair çok mes'eleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemal ile Ehadiyet
كُلِّىٌّ ذُو جُزْئِيَّاتٍ
şümulüne dâhildir. Celal ve Vâhidiyet
كُلٌّ ذُو اَجْزَٓاءٍ
ünvanına dâhildir.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim mes'elelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havâss, hissiyat, cihazat, a'zâ gibi âlât ve edevatından anlaşılır ki, âlem-i âhirette de
تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ
kasırların
Senin önünde çok korkunç büyük mes'eleler vardır ki, insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.
Birisi:
Ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.
İkincisi:
Dehşetli korkulu ebed memleketine yolculuktur.
Üçüncüsü:
Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır. Öyle ise, bu gaflet ü nisyan nedir? Devekuşu gibi başını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilat-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı daimeden tegafül edeceksin?
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Cenab-ı Hakk'a hamdler, şükürler olsun ki; mesail-i nahviyeden "isim" ile "harf" arasındaki manevî fark ile çok mühim mes'eleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da, esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için bir takım İlahî mektublardır ki, içlerinde yazılı delail, berahin, havarık mu'cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzât cihetiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i mürekkeb olur.
Ve keza mesail-i mantıkiyeden "küllî" ile "küll" arasındaki fark ile, rububiyete dair çok mes'eleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemal ile Ehadiyet
كُلِّىٌّ ذُو جُزْئِيَّاتٍ
şümulüne dâhildir. Celal ve Vâhidiyet
كُلٌّ ذُو اَجْزَٓاءٍ
ünvanına dâhildir.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim mes'elelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havâss, hissiyat, cihazat, a'zâ gibi âlât ve edevatından anlaşılır ki, âlem-i âhirette de
تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ
kasırların
Yükleniyor...