Binaenaleyh geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve vaziyetinde, etvarında, ahvalinde: "Nasıl bu nimete vâsıl oldun? Ne ile müstehak oldun? Ve şükründe bulundun mu?" diye suale çekileceksin. Çünki vukua gelen haller suale tâbidir. Amma imkânda kalıp vukua gelmeyen şeyler suale tâbi değildir. Geçirmiş olduğun ahval, vukuattır. Gelecek ahvalin ademdir. Vücud mes'uldür, adem ise mes'ul değildir. Öyle ise, mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanı havalandırıp başaşağı felâkete atan şöyle bir hal var:
İstihkak nazara alınmayarak, Hakk'ın takdiri hakkında tefrit veya ifrat yapılır. Ve kuvvetine, kıymetine bakılmayarak küçük veya büyük bir yük altına alınır gibi gayr-ı insanî haller insanı insaniyetten düşürür, ya zulme veya kizbe sevkeder.
Meselâ: Bir fırka askerin mümessili bir nefer, bütün askerlik umûrunu bilmek veya bir katre sudaki timsalinden, şemsin azametini göstermek talebinde bulunmak, en yüksek bir insafsızlıktır. Çünki vasıf ile ittisaf arasında fark vardır. Meselâ: Katredeki timsal, şemsin evsafını gösterir. Amma o evsaf ile muttasıf olamaz.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Vücud nev'inde tezahüm yoktur. Yani, pek çok âlemler, haller, vücud sahnesinde içtima eder, birleşirler. Meselâ: Gece zamanı duvarları camdan olan ve elektrik yanan bir odaya girdiğin vakit, âlem-i misale bir pencere hükmünde olan camlarda pek çok menzilleri, odaları göreceksin.
Sâniyen:
Odada otururken, kemal-i sühuletle o misalî odalarda her çeşit tebdil, tağyir, tasarruf edebilirsin.
Sâlisen:
Odadaki elektrik, elektrik misallerinin en uzağına en yakındır. Çünki o misalî misallerin kayyumu odur.
Râbian:
Bu maddî vücudun bir habbesi, bir parçası, o misalî vücudun bir âlemini içine alabilir. Bu dört hüküm, Vâcib ile âlem-i mümkinat arasında da caridir. Çünki mümkinatın vücudu, Vâcib'in nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî bir mertebededir. Vâcib'in emriyle vücud-u hariciyeye girer. Sabit ve müstekar kalır. Demek mümkinatın vücudu bizzât hakikî bir vücud-u haricî olmadığı gibi,
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanı havalandırıp başaşağı felâkete atan şöyle bir hal var:
İstihkak nazara alınmayarak, Hakk'ın takdiri hakkında tefrit veya ifrat yapılır. Ve kuvvetine, kıymetine bakılmayarak küçük veya büyük bir yük altına alınır gibi gayr-ı insanî haller insanı insaniyetten düşürür, ya zulme veya kizbe sevkeder.
Meselâ: Bir fırka askerin mümessili bir nefer, bütün askerlik umûrunu bilmek veya bir katre sudaki timsalinden, şemsin azametini göstermek talebinde bulunmak, en yüksek bir insafsızlıktır. Çünki vasıf ile ittisaf arasında fark vardır. Meselâ: Katredeki timsal, şemsin evsafını gösterir. Amma o evsaf ile muttasıf olamaz.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Vücud nev'inde tezahüm yoktur. Yani, pek çok âlemler, haller, vücud sahnesinde içtima eder, birleşirler. Meselâ: Gece zamanı duvarları camdan olan ve elektrik yanan bir odaya girdiğin vakit, âlem-i misale bir pencere hükmünde olan camlarda pek çok menzilleri, odaları göreceksin.
Sâniyen:
Odada otururken, kemal-i sühuletle o misalî odalarda her çeşit tebdil, tağyir, tasarruf edebilirsin.
Sâlisen:
Odadaki elektrik, elektrik misallerinin en uzağına en yakındır. Çünki o misalî misallerin kayyumu odur.
Râbian:
Bu maddî vücudun bir habbesi, bir parçası, o misalî vücudun bir âlemini içine alabilir. Bu dört hüküm, Vâcib ile âlem-i mümkinat arasında da caridir. Çünki mümkinatın vücudu, Vâcib'in nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî bir mertebededir. Vâcib'in emriyle vücud-u hariciyeye girer. Sabit ve müstekar kalır. Demek mümkinatın vücudu bizzât hakikî bir vücud-u haricî olmadığı gibi,
Yükleniyor...