gayeler vardır. Bu gayelerden zîhayata ait ancak binde birdir. Bâki kalan gayeler, gayr-ı mütenahî olan mâlikiyeti nisbetinde hayatı icad eden zâta aittir. Öyle ise, büyük bir mahlukun küçük bir mahluka tekebbür etmeye hakkı yoktur. Ve hakikate nazaran abesiyet de yoktur. Çünki bir hayatın bütün faideleri, bir zîhayata ait değildir ki, abes olsun. Evet sath-ı arzda her sene yapılan ziyafet-i âmme-i İlahiye nev'-i beşere halife olduğu münasebetiyle bir ikramdır. Yoksa hepsi onun istifadesi için değildir.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanın zihnine bazan şöyle bir vesvese gelir, der: "Sen de âdi ve böcek gibi bir hayvansın. Hayvanlardan fazla ne kıymetin var? Hem de semavat ve arzı yed-i kudretine alan Hâlık-ı Zülcelal'e karşı ne meziyetin ve ne gibi bir hizmetin var ki, seninle meşgul olsun?" Bu vesveseye karşı şöyle bir hakikatı düşünmek lâzım:
1- İnsan gayr-ı mütenahî acz ve fakrıyla beraber Cenab-ı Hakk'a imanıyla, kudret ve gına ve izzetine mazhar olmuştur. İşte bu mazhariyetten dolayı insan, hayvaniyetten terakki edip halife-i zemin olmuştur.
2- Cenab-ı Hak ihata-i kudret ve azametiyle insanın duasını işitir, hacatını görür. Ve semavat ve arzın tedbiri, o insanı da düşünmeye mani değildir.
Sual:
Cenab-ı Hakk'ın cüz'iyat ve hasis emirler ile iştigali, azametine münafîdir?
Elcevab:
O iştigal, azametine münafî değildir. Bilakis, adem-i iştigali azamet-i rububiyetine bir nakîsedir. Meselâ: Şemsin ziyasından bazı şeylerin mahrum ve hariç kalması, şemse bir nakîse olur. Maahâza bütün şeffaf şeylerde görünen şemsin timsallerinin her birisi, "Şems benimdir. Şems yanımdadır. Şems bendedir." diyebilir. Ve zerreler ile şems arasında müzahame yoktur. Bütün mahlukat -bilhâssa insanlarda ferdî olsun, nev'î olsun, şerif olsun, hasis olsun- ilim, irade, kudret itibariyle Cenab-ı Hakk'ın tecellisine mazhardır. Herbir şey, herbir insan, "Allah yanımdadır" diyebilir. Bilhâssa insanın za'fı, fakrı, aczi nisbetinde Cenab-ı Hakk'ın kurbiyeti ve her bir şeyin Cenab-ı Hak'la münasebeti olmakla beraber, o da münasebetdardır. Ve gayr-ı mütenahî acz ve fakrı olan insan, gayr-ı mütenahî
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanın zihnine bazan şöyle bir vesvese gelir, der: "Sen de âdi ve böcek gibi bir hayvansın. Hayvanlardan fazla ne kıymetin var? Hem de semavat ve arzı yed-i kudretine alan Hâlık-ı Zülcelal'e karşı ne meziyetin ve ne gibi bir hizmetin var ki, seninle meşgul olsun?" Bu vesveseye karşı şöyle bir hakikatı düşünmek lâzım:
1- İnsan gayr-ı mütenahî acz ve fakrıyla beraber Cenab-ı Hakk'a imanıyla, kudret ve gına ve izzetine mazhar olmuştur. İşte bu mazhariyetten dolayı insan, hayvaniyetten terakki edip halife-i zemin olmuştur.
2- Cenab-ı Hak ihata-i kudret ve azametiyle insanın duasını işitir, hacatını görür. Ve semavat ve arzın tedbiri, o insanı da düşünmeye mani değildir.
Sual:
Cenab-ı Hakk'ın cüz'iyat ve hasis emirler ile iştigali, azametine münafîdir?
Elcevab:
O iştigal, azametine münafî değildir. Bilakis, adem-i iştigali azamet-i rububiyetine bir nakîsedir. Meselâ: Şemsin ziyasından bazı şeylerin mahrum ve hariç kalması, şemse bir nakîse olur. Maahâza bütün şeffaf şeylerde görünen şemsin timsallerinin her birisi, "Şems benimdir. Şems yanımdadır. Şems bendedir." diyebilir. Ve zerreler ile şems arasında müzahame yoktur. Bütün mahlukat -bilhâssa insanlarda ferdî olsun, nev'î olsun, şerif olsun, hasis olsun- ilim, irade, kudret itibariyle Cenab-ı Hakk'ın tecellisine mazhardır. Herbir şey, herbir insan, "Allah yanımdadır" diyebilir. Bilhâssa insanın za'fı, fakrı, aczi nisbetinde Cenab-ı Hakk'ın kurbiyeti ve her bir şeyin Cenab-ı Hak'la münasebeti olmakla beraber, o da münasebetdardır. Ve gayr-ı mütenahî acz ve fakrı olan insan, gayr-ı mütenahî
Yükleniyor...