O adam kendine teselli vermek ve aklına sığıştırmadığı vahdet-i hakikiye ile rububiyet-i mutlaka ve ehadiyet-i zâtıyla hallakıyet-i külliyeye mâlik bir nakkaşın bir nakş-ı san'atıdır demek lâzım gelirken; o itikad yerine, bu tavus kuşundaki ruh o kadar âlîdir ki, onun sâni'i onun içindedir veya o o olmuş, hem o ruh vücuduyla müttehid ve vücudu ise suret-i zahiriyle mümteziç olduğundan o ruhun kemali ve o vücudun yüksekliği bu cilveleri böyle gösterir, her dakika başka bir nakşı ve ayrı bir hüsnü izhar eder, hakikî ihtiyarıyla bir icad değil, belki bir cilvedir, bir tezahürdür.
Diğer adam der ki: Bu mizanlı ve nizamlı gayet san'atkârane nakışlar, kat'î
Yükleniyor...