ihtimaline binaen Kur'anın kemalini isbat veya te'kid eder. Ve keza istiğrakı ifade eden
لَا
Kur'anın her köşesinde rekz ve her yerinde zikredilen deliller, bürhanlar, hücuma gelen şek ve şübheleri def' ile, Kur'anın o gibi lekelerden münezzeh olduğunu ilân eder. Ve lisan-ı haliyle şu şiiri okur:
وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّق۪يمِ
Yani: Kur'anda ta'yib edilecek hiçbir nokta yoktur. Kur'an gibi sahih kavilleri ta'yib etmek, ancak fehimlerin sekametinden ileri geliyor. Ve keza zarfiyeti ifade eden
فِى
tabiri, Kur'anın sathına ve zahirine konan şek ve şübhe varsa, içerisindeki hakaik ile def'edilebileceğine işarettir.
Arkadaş! Tahlil vasıtasıyla terkibin kıymetini ve küll ile cüzler arasındaki farkı idrak edebildiysen, bu misallerdeki kuyud ve hey'ata dikkat et. Ve o kelimelerden nebean eden zülâl-i belâgatı ve kevser-i fesahatı doyuncaya kadar iç, "Elhamdülillah!" de.
S-
الٓمٓ ٭ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ف۪يهِ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
âyet-i kerimesinin cümleleri, atf ile birbiriyle bağlanmamış olması neye binaendir?
C- O cümleler arasındaki şiddet-i ittisal, bağlılık ve sarılmaktan bir ayrılık yoktur ki, birbiriyle bağlanmaya lüzum olsun. Zira o cümlelerin herbirisi, arkadaşlarına hem babadır, hem oğul. Yani hem delildir, hem neticedir. Evet
الٓمٓ
lisan-ı haliyle hem muarazaya meydan okur, hem mu'ciz olduğunu ilân eder.
ذٰلِكَ الْكِتَابُ
hem bütün kitablara faik olduğunu tasrih eder, hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.
لَا رَيْبَ ف۪يهِ
hem Kur'anın şek ve şübhe yeri olmadığını tasrih eder, hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
hem tarîk-ı müstakimi irae etmekle muvazzaf olduğunu
لَا
Kur'anın her köşesinde rekz ve her yerinde zikredilen deliller, bürhanlar, hücuma gelen şek ve şübheleri def' ile, Kur'anın o gibi lekelerden münezzeh olduğunu ilân eder. Ve lisan-ı haliyle şu şiiri okur:
وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ قَوْلاً صَحِيحًا وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّق۪يمِ
Yani: Kur'anda ta'yib edilecek hiçbir nokta yoktur. Kur'an gibi sahih kavilleri ta'yib etmek, ancak fehimlerin sekametinden ileri geliyor. Ve keza zarfiyeti ifade eden
فِى
tabiri, Kur'anın sathına ve zahirine konan şek ve şübhe varsa, içerisindeki hakaik ile def'edilebileceğine işarettir.
Arkadaş! Tahlil vasıtasıyla terkibin kıymetini ve küll ile cüzler arasındaki farkı idrak edebildiysen, bu misallerdeki kuyud ve hey'ata dikkat et. Ve o kelimelerden nebean eden zülâl-i belâgatı ve kevser-i fesahatı doyuncaya kadar iç, "Elhamdülillah!" de.
S-
الٓمٓ ٭ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ف۪يهِ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
âyet-i kerimesinin cümleleri, atf ile birbiriyle bağlanmamış olması neye binaendir?
C- O cümleler arasındaki şiddet-i ittisal, bağlılık ve sarılmaktan bir ayrılık yoktur ki, birbiriyle bağlanmaya lüzum olsun. Zira o cümlelerin herbirisi, arkadaşlarına hem babadır, hem oğul. Yani hem delildir, hem neticedir. Evet
الٓمٓ
lisan-ı haliyle hem muarazaya meydan okur, hem mu'ciz olduğunu ilân eder.
ذٰلِكَ الْكِتَابُ
hem bütün kitablara faik olduğunu tasrih eder, hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.
لَا رَيْبَ ف۪يهِ
hem Kur'anın şek ve şübhe yeri olmadığını tasrih eder, hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
hem tarîk-ı müstakimi irae etmekle muvazzaf olduğunu
Yükleniyor...