gösterir, hem mücessem bir nur-u hidayet olduğunu ilân eder. İşte bu cümlelerden herbirisi, ifade ettiği birinci manasıyla arkadaşlarına delil olduğu gibi, ikinci manasıyla da onlara neticedir. Sonra bu âyetin şu cümleleri arasında i'caza menba, belâgata medar olan oniki münasebet, alâka ve bağlılık vardır. Bunlardan misal olarak üç taneyi zikr, ötekileri de sana havale ederim.
1-
الٓمٓ
bütün muarızları, muarazaya davet eder. Öyle ise, en yüksek bir kitabdır. Öyle ise, bir yakîn sadefidir. Zira kitabın kemali, yakîn iledir. Öyle ise, nev'-i beşer için mücessem bir hidayettir.
2-
ذٰلِكَ الْكِتَابُ
yani emsaline tefevvuk etmiştir. Öyle ise, müstesnadır. Çünki şek ve şübhe yeri değildir. Çünki müttakilere doğru yolu gösterir. Öyle ise, mu'cizdir.
3-
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
Yani, tarîk-ı müstakime irşad eder. Öyle ise, yakîniyattandır. Öyle ise, mümtazdır. Öyle ise, mu'cizdir.
Ey arkadaş! Şu
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir.
1- Bu cümlede mübteda mahzuftur. Bu hazf; (cümleyi teşkil eden mübteda ile haber arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki mübteda hazfolmayıp haberin içerisine girmiş) haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir.
2-
هَاد۪ى
yerinde
هُدًى
yani ism-i fâil mevkiinde masdarın kullanılması, tecessüm eden nur-u hidayetten cevher-i Kur'anın husule geldiğine işarettir.
3-
هُدًى
deki tenvin-i tenkirden anlaşılıyor ki, hidayet-i Kur'an
1-
الٓمٓ
bütün muarızları, muarazaya davet eder. Öyle ise, en yüksek bir kitabdır. Öyle ise, bir yakîn sadefidir. Zira kitabın kemali, yakîn iledir. Öyle ise, nev'-i beşer için mücessem bir hidayettir.
2-
ذٰلِكَ الْكِتَابُ
yani emsaline tefevvuk etmiştir. Öyle ise, müstesnadır. Çünki şek ve şübhe yeri değildir. Çünki müttakilere doğru yolu gösterir. Öyle ise, mu'cizdir.
3-
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
Yani, tarîk-ı müstakime irşad eder. Öyle ise, yakîniyattandır. Öyle ise, mümtazdır. Öyle ise, mu'cizdir.
Ey arkadaş! Şu
هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ
cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir.
1- Bu cümlede mübteda mahzuftur. Bu hazf; (cümleyi teşkil eden mübteda ile haber arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki mübteda hazfolmayıp haberin içerisine girmiş) haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir.
2-
هَاد۪ى
yerinde
هُدًى
yani ism-i fâil mevkiinde masdarın kullanılması, tecessüm eden nur-u hidayetten cevher-i Kur'anın husule geldiğine işarettir.
3-
هُدًى
deki tenvin-i tenkirden anlaşılıyor ki, hidayet-i Kur'an
Yükleniyor...