işarettir. Tasviri şöyle olsa gerektir:

Cenab-ı Hak, temsili terketmez. Zira belâgatın iktiza ettiği bir temsildir. Belâgatın iktiza ettiği şey terkedilmez. Öyle ise Cenab-ı Hak bu temsili terketmez. Binaenaleyh insafı olan, o temsilin belig, hak ve Allah'tan olduğunu bilir. İnad ile bakan adam ise hikmetini bilmez, tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet istihkar ile inkâra girer. Hülâsa: Mü'min, insaflı olduğu için Allah'tan olduğunu tasdik eder. Kâfir olan adam inadcı olduğundan, "Bunda ne faide var?" der.

اَمَّا

: Bu

اَمَّا

şart edatıdır. Dâhil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lâzım; veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar. Evet bu

اَمَّا

, iki cümle arasında lüzumu tesis etmek için vaz'edilmiştir. Binaenaleyh burada

فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ

cümlesinin

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

cümlesine lâzım ve zarurî olduğuna delalet eder. Yani imanı olanın şe'ni, onun hak olduğunu bilmektir.

Kendisinden daha kısa olan

اَلْمُؤْمِنُونَ

kelimesine bedel

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

denilmesi, onun hak olduğunu bilmek iman sebebiyle olduğuna ve keza onun hak olduğunu bilmek iman olduğuna işarettir.

Belâgat nokta-i nazarından makama daha münasib olan

اَنَّهُ الْبَلِيغُ

cümlesine tercihan

اَنَّهُ الْحَقُّ

denilmesi, onların itirazlarından kasdettikleri son neticeye işarettir. Çünki onların maksadları, Allah'tan olduğunu nefyetmektir.

اَنَّهُ الْحَقُّ

hakkaniyetin o temsile hasredilmesinden anlaşılır ki, takbih edilmeyip istihsan edilen yalnız baûda temsilidir. Baûdanın gayrısı ve baûdadan daha iyisi, ayıblardan hâlî olsa bile, belâgatça baûdanın yerini tutamaz. Çünki yalnız ayıblardan selâmet, kemale delil olamaz.


Yükleniyor...