için gezdiriyor. Ve onun ile,

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

hakikatını gösterir, hâlıkını bu ismin cilvesiyle tanıttırır diye anladı. Bütün ruh u canıyla "Elhamdülillahi Rabb-il Âlemîn" dedi,

الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

taifesine girdi.

O seyyahın âlemlerdeki seyahatından ikinci nümunesi:

O, küre-i arz gemisinden çıkıp hayvanat ve insanlar âlemine girdi. Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hâdiseleri var iken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüzbinden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere mukabil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev'iye ve akıl alâkadarlığı ile onların haline o derece acıdı ve mahzun ve me'yus ve cehennem azabı gibi elemler alırken ve o perişan âleme girdiğine bin pişman olurken, birden hikmet-i Kur'aniye imdadına yetişti,

َالَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

dûrbînini verdi. "Bak" dedi. Baktı, gördü ki:

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

tecellisiyle Rahman, Rahîm, Rezzak, Mün'im, Kerim, Hafîz gibi çok esma-i İlahiyenin her biri, birer güneş gibi

Yükleniyor...