Diğeri; kesbîdir, uzundur, gölgelidir. Acaib hârikaları çok ise de; kıymetçe kurbiyetçe evvelkisine yetişemez. Meselâ: Nasılki dünkü güne, bugün yetişmek için iki yol var.
Birincisi:
Zamanın cereyanına tabi olmayarak, bir kuvvet-i kudsiye ile; fevk-az zaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir.
İkincisi:
Bir sene kat'-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp, düne gelmektir; fakat, yine dünü elde tutamıyor, onu bırakıp gidiyor. Öyle de, zahirden hakikata geçmek iki suretledir.
Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarîkat berzahına girmeden, hakikatı ayn-ı zahir içinde bulmaktır.
İkincisi: Çok meratibden seyr-ü sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler. Yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesîre ile, ubudiyetin enva'ına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder... (Sözler 492)
* * *
Birincisi:
Zamanın cereyanına tabi olmayarak, bir kuvvet-i kudsiye ile; fevk-az zaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir.
İkincisi:
Bir sene kat'-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp, düne gelmektir; fakat, yine dünü elde tutamıyor, onu bırakıp gidiyor. Öyle de, zahirden hakikata geçmek iki suretledir.
Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarîkat berzahına girmeden, hakikatı ayn-ı zahir içinde bulmaktır.
İkincisi: Çok meratibden seyr-ü sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler. Yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesîre ile, ubudiyetin enva'ına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder... (Sözler 492)
Yükleniyor...