şimdi ağlıyorum. Bu da, siz Üstadıma ve risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki, yüzbinlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.
Dört sene evvel Burdur'a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi'nin delalet ve tavassutu ile muhabereye başlamış ve binnetice hikmetresan ve nurfeşan ve müşkilküşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o bahâ takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.
Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ'caz-ı Kur'an "nur-un alâ nur." Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferahfezada gayet nâdide ve hoş-bû ezhar-ı latife gûna-gûn bulunup da, hangisini koparmağa, koklamağa, tercih etmeye mütehayyir kalıp da, neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmağa karar verdiği gibi; bu risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip, hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar? İnsanı, fakat o insanı tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya'kıl bırakmaz da ne yapar? Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hâssalarından tecerrüd etmesine, Hâlıkına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına, mezmum bilcümle ahlâkları def' u tardetmesine ilh... gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar?
Diyebilirim ki, bu Nur risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mayelere, nasîbedar olamayanlara sad-hezar teessüf. İşte o gibilere ilham-ı Rabbanî erişsin de, Yirmiüçüncü Söz risale-i şerifesinin âhirindeki iki levhanın birincisi ki, hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayâna tebdil edebilsinler.
Cümle mü'minîn-i muvahhidînin tarîk-ı hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vâcib-ül Vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru' etmekliğim ve fiilen de henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur risale-i şerifelerinin fakirde mevcud olanlarını, itimad ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (......) gibi zevat-ı muhtereme, cum'a günleri fakirhanede toplanıldığı
Dört sene evvel Burdur'a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi'nin delalet ve tavassutu ile muhabereye başlamış ve binnetice hikmetresan ve nurfeşan ve müşkilküşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o bahâ takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.
Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ'caz-ı Kur'an "nur-un alâ nur." Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferahfezada gayet nâdide ve hoş-bû ezhar-ı latife gûna-gûn bulunup da, hangisini koparmağa, koklamağa, tercih etmeye mütehayyir kalıp da, neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmağa karar verdiği gibi; bu risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip, hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar? İnsanı, fakat o insanı tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya'kıl bırakmaz da ne yapar? Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hâssalarından tecerrüd etmesine, Hâlıkına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına, mezmum bilcümle ahlâkları def' u tardetmesine ilh... gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar?
Diyebilirim ki, bu Nur risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mayelere, nasîbedar olamayanlara sad-hezar teessüf. İşte o gibilere ilham-ı Rabbanî erişsin de, Yirmiüçüncü Söz risale-i şerifesinin âhirindeki iki levhanın birincisi ki, hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayâna tebdil edebilsinler.
Cümle mü'minîn-i muvahhidînin tarîk-ı hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vâcib-ül Vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru' etmekliğim ve fiilen de henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur risale-i şerifelerinin fakirde mevcud olanlarını, itimad ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (......) gibi zevat-ı muhtereme, cum'a günleri fakirhanede toplanıldığı
Yükleniyor...