nâmütenahî görüyorum. Şu halde bu acib mahsusat ve meşhudat, ancak Nurlara ait ve münhasır bir i'caz, kezalik Nurlara mahsus bir kerametidir demekte, ehl-i imanca kâmil bir kanaat mevcud bulunacağına eminim. Bilhâssa tevafukatı, tefsiratı gösterilerek tahriri musammem ve menvî bulunan Kur'an-ı Azîmüşşan'ı, umum ehl-i iman ve tevhid kemal-i hahişle ve nihayetsiz hürmetle karşılayacakları, bedahette olduğu gibi; birçok kimselerin de, âhir ömürlerinde yeniden okumağa şevk u gayret gösterecekleri, bir ihtimal-i kavîdir. Daha nice emsali nâmesbuk âsârın vücuda getirilmesini, bütün ruhumla diler ve Cenab-ı Mün'im-i Hakikî'den muvaffakıyetler temenni eylerim efendim.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Hâfız Sabri
* * *
(Sabri'nin fıkrasıdır)
Üstad-ı Âlîşanım Efendim!
Şu iki geceden iğtinam edebildiğim vakitlerde, Yirmidokuzuncu Mektub'un Birinci Kısmını istinsah ederek, kendi nüshamı Ali Efendi'ye ve aslını Zât-ı Üstadanelerine iade ve takdim ediyorum. Şu bir aydan beri, ruhlarımız ateşe maruz çimen gibi yanık, küskün, solgun bir vaziyette olup; hattâ ekser arkadaşlarla, bu mes'ele hakkında ne hatt-ı hareket takib edeceğimizi mektubla muhabere ve müşavereye başladık. Ve bu tarafta Üstad-ı A'zamımıza en yakın bendeleri olduğum için, şifahen veya tahriren bu bâbda maruzatta bulunmak emelinde iken; bu dertlere birer iksir, ilâç ve cevab-ı şâfî olan Yirmiyedinci Söz'ü bir kat daha muvazzah ve oldukça şümullü bir cevab-ı âlîyi bizlere ihsan eden ve kısacık cümlesi nâmütenahî hakaik-i maânîyi câmi' bulunan, bahr-i muhit-i kebir tabirine mâsadak olan her bir cümle-i Kur'aniye şu kısımda bilhâssa Beşinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Nüktelerde asrın kuru kafalı, müflis, felsefeci şeytanlarını gemlemiş, iskât etmiş, daha doğrusu bütün bütün ilzam ve ruhlarımızı da tenvir u tesrir ve teselli etmiştir.
Üstad-ı Muazzezim! Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ne derecelerde zengin bir hazine-i rahmet-i İlahiye bulunduğu vâreste-i arz olup, o hazine-i kudsiyenin muhtevi bulunduğu enva'-ı türlü elmas ve pırlantaları çıkartmak ve bilvesile bizim gibi muhtaç olanlara da verdirmek
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Hâfız Sabri
(Sabri'nin fıkrasıdır)
Üstad-ı Âlîşanım Efendim!
Şu iki geceden iğtinam edebildiğim vakitlerde, Yirmidokuzuncu Mektub'un Birinci Kısmını istinsah ederek, kendi nüshamı Ali Efendi'ye ve aslını Zât-ı Üstadanelerine iade ve takdim ediyorum. Şu bir aydan beri, ruhlarımız ateşe maruz çimen gibi yanık, küskün, solgun bir vaziyette olup; hattâ ekser arkadaşlarla, bu mes'ele hakkında ne hatt-ı hareket takib edeceğimizi mektubla muhabere ve müşavereye başladık. Ve bu tarafta Üstad-ı A'zamımıza en yakın bendeleri olduğum için, şifahen veya tahriren bu bâbda maruzatta bulunmak emelinde iken; bu dertlere birer iksir, ilâç ve cevab-ı şâfî olan Yirmiyedinci Söz'ü bir kat daha muvazzah ve oldukça şümullü bir cevab-ı âlîyi bizlere ihsan eden ve kısacık cümlesi nâmütenahî hakaik-i maânîyi câmi' bulunan, bahr-i muhit-i kebir tabirine mâsadak olan her bir cümle-i Kur'aniye şu kısımda bilhâssa Beşinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Nüktelerde asrın kuru kafalı, müflis, felsefeci şeytanlarını gemlemiş, iskât etmiş, daha doğrusu bütün bütün ilzam ve ruhlarımızı da tenvir u tesrir ve teselli etmiştir.
Üstad-ı Muazzezim! Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ne derecelerde zengin bir hazine-i rahmet-i İlahiye bulunduğu vâreste-i arz olup, o hazine-i kudsiyenin muhtevi bulunduğu enva'-ı türlü elmas ve pırlantaları çıkartmak ve bilvesile bizim gibi muhtaç olanlara da verdirmek
Yükleniyor...