bir reşhası ve o güneşin bir şua’ı ve ma’den-i ilm-i hakikattan mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyesi olduğundan;onun kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmek, Kur’ânın şerefine ve hesabına ve senasına geçtiğinden, elbette Risale-i Nur’un meziyetini beyan etmekliği hak iktiza eder ve hakikat ister. Kur’ân izin verir...” (şualar, s: 686)

Beşincisi: şu ayet-i azime sarihan asr-ı saadette nüzûl-u Kur’âna baktığı gibi; sair asırlara dahi ma’anay-i işarisi ile bakar ve Kur’ânın semasından ilhamî bir surette gelen şifadar nurlara işaret eder.İşte doğrudan doğruya Tabib-i kulûb olan Kur’ân-ı hakimin feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risale-i Nur benim çok tecrübelerimle umum manevî dertlerime şifa olduğu gibi, Risail-i Nur şakirtleri dahi tecrübeleri ile beni tasdik ediyorlar...” (şualar, s: 706)

Altıncısı: ”O tevafuk remz ederki :Bu asırda Resail-i Nur denilen otuzüç Söz ve Otuz üç adet Mektup ve otuzbir adet lem’alar,bu zamanda kitab-ı mübindeki ayetlerin ayetleridir. Yani, hakaikinin alametleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır..Ve o ayetlerdeki hakaik-i imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir.. Ve “Tilke”kelime-i kudsiyesinin işaret-i hissiyesiyle gözlere dahi görünecek derecede zahir olduğunu ifade eden, böyle işarete layık delillerdir.” (şualar, s: 709)

Yedicisi: Hem Risale-i Nur zahiren benim eserim olarak haysiyetiyle sena etmiyorum. Belki yalnız Kur’ânın bir tefsiri ve Kur’ân’dan mülhem bir tecüman-ı hakikisi ve imanın hüccetleri ve dellalı olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum.” (şualar, s: 727)

İşte Risale-i Nur’un ulviyeti, küdsiyeti ve bir nevi i’cazdarlığı hakkında ımam-ül mücahidîn olan Hazret-i Bediüzzaman böyle diyor.Bu beyanlarının daha bir çok örnekleri nurlarda mevcuttur.Bizce bu ifadeler ve beyanlar, ihtiram hakkına haiz, kudsî ve mübareklik vasfını taşıyan şeylere karşı hürmet hissini kaybetmemiş kimselerin birazcık olsun durup düşünmeleri gerekir.

Evet, Risale-i Nurlar bu ulvî mahiyeti taşıdığı içindirki, bugün ki alemde iman ve Kur’ân hakikatlarının ispat, i’lan, tasrih ve tavsifi için adeta bir alem ve değişmez bir bayrak olmuştur.Ve bu alemin uslûb ve kelimatının değiştirilmesiyle, nuranî ve kudsî olan aheng-i manevî ve lahutî olan saday-ı hakiki zail olacağı gbi, beklenilen ve hayalat ile umulan faideler yerine de, zarar ve ziyanların, hüsran ve nedametlerin toz ve dumanları kalacaktır. Evet bu iş kati’yyetle böyle biline!.

Buna göre; Kelam-ı Ezelî olan hazret-i Kur’ânın başka herhangi bir lisana, lafız veya uslub ile tercüme edilerek ,onun yerine “Bu Kur’ândır”deyip

Yükleniyor...