ıslam aleminde kökleşmiş olan o belli kaideler,adeta değişmez muhkem asıllar hükmünü almıştır. Ayrıca sadeleştirme işi Türkiyeden başka dünyanın hiç bir yerinde ve hiç bir milletinde ve lisanında yoktur ve görülmemiştir.
şimdi,Risale-i Nurlar hakkında sadeleştirme tahrifini düşünenlerin, onun etrafındeki üç büyük kudsî hukukun kalın surlarını tecavüz etmekte olduklarını ispat etmeğe çalışacağız.
BİRİNCİ HUKUK SURU:
Risale-i Nur’un Kur’âna mensubiyeti ve onun mertebe-i arşiyesinden nüzûl eden hâs ve berrak bir ilham eseri oluşu.. ve Kur’ânın imanî hakikatlarını en bariz ve en halis ve en mukni’ şekilde aksettiren nurlu bir ayinesi olması cihetidir.. ve bu cihet, Hazret-i müellif tarafından aynı tarz ifadelerle çok defalar risalelerde dile getirilmiştir.Bu husus Risale-i Nurları okumuş herkesin malumudur. İşte Cenab-ı müellif hazretleri Risale-i Nurun mahiyetini o gibi samimi ifadelerle ta’bir ve
( 1 ) Çünki tercüme bir lisanda te’lif edilmiş bir eserin, tamamen başka olan diğer bir lisana zaruret ve mecburiyet tahtında çevirilen bir ameliyedir. O durumda üslup ve elfaz bir nevi feda edilir.
tavsif etmiş olmasıyla;herhalde bir donuk gösteriş, yada resmî bir alayış için değildir. Belki mutlaka ve herhalde bir derin,ulvî ve sırlı bir hakikat ve mahiyeti ifade ve tarif içindir.
İşte, Hazret-i müellif tarafından Nur risalelerinin bir çok yerlerinde,Nurlar hakkında çekinmeden izah eylediği hakikatlı beyan ve senakârane ifadelerinden nümune için bir kaç pasaj arz etmek istiyoruz.
Birincisi: ”Risale-i Nur ısmi A’zam cilvsiyle ve ism-i Rahim ve Hakîmin tecellisiyle zuhur ettiğinden;ımtiyazlı hassası Allah ü Ekberden iktibasen celal ve kibriya.. Ve BismillahirRahmanirRahimden istifazaten rahmet ve şefkat.. Ve “ den istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır...” (şua’lar, s: 734)
İkincisi: “Risale-i Nur Esma-i Hüsna içinde ısm-i Nur, ısm-i Hakim ve ısm-i Bedii’in mazharıdır. Zahirinde tarz-ı beyanında ism-i Bedii’in cilvesi görünüyor.” (Osmanlıca Sikke-i tasdik, s: 111)
Üçüncüsü: “..İşte bu kuvvetli münasebet-i maneviyeye binaen derizki: ( ) cümlesinin sarih bir mânâsı Asrı Saadette vahy suretiyle kitab-ı mübinin nüzulu olduğu gibi; mânây-i işarisiylede, her asırda o kitab-ı mübinin mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyiz ve ilham tarikiyle onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek şu asırda bir şâkirdini ve bir lem’asını cenah-ı himayetine ve daire-i harimine bir hususî iltifat ile alıyor.” (şua’lar, s: 711)
Dördüncü: ”Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’ânın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i ı’caz-ı manevisi ve o bahrin
şimdi,Risale-i Nurlar hakkında sadeleştirme tahrifini düşünenlerin, onun etrafındeki üç büyük kudsî hukukun kalın surlarını tecavüz etmekte olduklarını ispat etmeğe çalışacağız.
BİRİNCİ HUKUK SURU:
Risale-i Nur’un Kur’âna mensubiyeti ve onun mertebe-i arşiyesinden nüzûl eden hâs ve berrak bir ilham eseri oluşu.. ve Kur’ânın imanî hakikatlarını en bariz ve en halis ve en mukni’ şekilde aksettiren nurlu bir ayinesi olması cihetidir.. ve bu cihet, Hazret-i müellif tarafından aynı tarz ifadelerle çok defalar risalelerde dile getirilmiştir.Bu husus Risale-i Nurları okumuş herkesin malumudur. İşte Cenab-ı müellif hazretleri Risale-i Nurun mahiyetini o gibi samimi ifadelerle ta’bir ve
( 1 ) Çünki tercüme bir lisanda te’lif edilmiş bir eserin, tamamen başka olan diğer bir lisana zaruret ve mecburiyet tahtında çevirilen bir ameliyedir. O durumda üslup ve elfaz bir nevi feda edilir.
tavsif etmiş olmasıyla;herhalde bir donuk gösteriş, yada resmî bir alayış için değildir. Belki mutlaka ve herhalde bir derin,ulvî ve sırlı bir hakikat ve mahiyeti ifade ve tarif içindir.
İşte, Hazret-i müellif tarafından Nur risalelerinin bir çok yerlerinde,Nurlar hakkında çekinmeden izah eylediği hakikatlı beyan ve senakârane ifadelerinden nümune için bir kaç pasaj arz etmek istiyoruz.
Birincisi: ”Risale-i Nur ısmi A’zam cilvsiyle ve ism-i Rahim ve Hakîmin tecellisiyle zuhur ettiğinden;ımtiyazlı hassası Allah ü Ekberden iktibasen celal ve kibriya.. Ve BismillahirRahmanirRahimden istifazaten rahmet ve şefkat.. Ve “ den istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır...” (şua’lar, s: 734)
İkincisi: “Risale-i Nur Esma-i Hüsna içinde ısm-i Nur, ısm-i Hakim ve ısm-i Bedii’in mazharıdır. Zahirinde tarz-ı beyanında ism-i Bedii’in cilvesi görünüyor.” (Osmanlıca Sikke-i tasdik, s: 111)
Üçüncüsü: “..İşte bu kuvvetli münasebet-i maneviyeye binaen derizki: ( ) cümlesinin sarih bir mânâsı Asrı Saadette vahy suretiyle kitab-ı mübinin nüzulu olduğu gibi; mânây-i işarisiylede, her asırda o kitab-ı mübinin mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyiz ve ilham tarikiyle onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek şu asırda bir şâkirdini ve bir lem’asını cenah-ı himayetine ve daire-i harimine bir hususî iltifat ile alıyor.” (şua’lar, s: 711)
Dördüncü: ”Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’ânın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i ı’caz-ı manevisi ve o bahrin
Yükleniyor...