KABİR MEÇHÛL MÜ KALACAK

Bu kabir, acaba bir gün gelir bu meçhullükten ve gizlilikten çıkacak mıdır, çıkmayacak mıdır, bilemiyoruz. Amma çıksın çıkmasın, hakikat da fazla mühim değildir. Çünki bu kabir sahibi olan o Hazretin kendi sağlığında buyurduğu gibi “Nerede olursa olsun, okunan fatihalar ervaha gider” yanına gitmek şart değildir.

Evet, kabir, insanın hatırasının’bir alametidir, bir nişanıdır. Bir tekrim remzidir. Yoksa kabir ile fazla bir işimiz yoktur. Onun bize bıraktığı mukaddes yadigârı olan Kur’ânın tefsiri, hakikatlarının şârihi muazzam, bâkî ve ebedî Risale-i Nur eserleri vardır. Onun müellifi olan Hazret-i Üstâd Bediüzzaman, bu eserlerin satırları arasındadır. Satırları arasında olduğunu bizzat kendisi söylemiştir. öyle ise, onunla her zaman görüşüyor ve dersimizi alıyoruz, Elhamdülillah!..

RİSALE-İ NUR VE NUR TALEBELERİ ALEYHİNDE DÜZENLENEN KANPANYALI TAARRUZLAR

27 Mayıs ihtilalinden hemen sonra, Nur talebelerine ve Risale-i Nur eserlerine karşı yapılan zulümlü tecavüz ve taarruzların genel haritasına dair bir ta’rifeye az üstte kısacık temas edildi.

Bunun dışında olarak; 10 Kasım 1961’de ınönü’nün Başbakanlığında ve ihtilal gölgesinde kurulan kabine ile birlikte, Nur talebeleri aleyhine planlar düzenlenmeye başlandı.

1962 başlarında ilk iş olarak, Türkiye’deki Nur talebelerinin sayısını tesbit etmek oldu. Her yerden raporlar istendi. Toplanan raporların neticesi ınönü’yü çok şaşırtmıştı. Çünki gelen raporlarda, Türkiye’de Nurcuların sayısı beş milyon olarak gösterilmekteydi. Bunların fedaî kısmı ise, yediyüz bin!..

Bunun üzerine müzakereler başlandı “Ne yapalım, ne edelim?” diye.. Günlerce, belki aylarca müzakereler yapıldı.

Bir fikir: “Nurcuların umum ele başlarını çeşitli bahanelerle kamplara dolduralım” şeklinde idi.(194)

Fakat bu iş, pek kolay olmıyacaktı. Bu fikir tezine karşı çıkanlar oldu. Çünki Türkiye’de demokrasi diye bir şeylerden söz ediliyordu artık... Nato’ya bağılılıktan da dem vuruluyordu...


Yükleniyor...