iki jeep ve kamyonetler dizildi. Yola koyulduk. Dağlık bir bölge idi. Nereye gittiğimizi, hangi tarafa gittiğimizi bilmiyordum, sormuyordum da... Adeta bu durumlar karşısında şaşkın bir durumda idim.

Gitgide tahminen yedi saat kadar gittik, gecenin geç saatlerinde bir yere vardık, orada durdular. Durduğumuz yerde bir kaç er ve astsubaylar vardı. Bir kabri kazmış bizi bekliyorlarmış. Hemen acele, acele tabutu indirdiler ve o hazır kabre koydular, üstünü toprakladılar. Onlar bu işle meşgul iken, ben sağa sola baktım, gözlerim iyi görmemekle beraber, orası bir dağın yamacına benziyordu. Bir metre kadar yükseklikte olan bir sur etrafında vardı. Surun üstüne çıktım, etrafıma baktım, hiç bir ışık görünmüyordu. Her taraf kapkaranlıktı.

Tabutu gömdüler. ış bitti. Bir astsubay bana: “Hocam, siz bu gece burada mı kalmak istersiniz, yoksa evinize mi dönmek istersiniz” dedi.

Ben düşündüm, burada kalıp da ne yapayım? dedim: “Eğer beni evime gönderirseniz evime gitmek isterim.” Ah niye kalmadım?.. Belki kalmış olsaydım, hiç olmazsa o yeri tanımış olurdum!

Astsubay: “Peki hemen sizi gönderelim.” dedi. Az sonra siyah bir otomobil geldi. şoförü askerdi. Bindim ve yürüdü.

BU IşIKLAR NERENİN?

Siyah otomobille tahminen bir, birbuçuk saat kadar gittikten sonra, ışıkları yanan bir şehre yaklaştık. şoföre sordum, “Bu ışıklar nerenin? Burası hangi şehir oğlum” dedim.

Asker: “Burası Eğridir efendim” diye cevab verdi. Böylece yolumuza devam ettik. Sabahleyin saat sekiz dokuz sıralarında Konya’ya evime dönmüş oldum.”(193)

Bu konuda bir rivayet daha vardır. O da şöyledir:

O sıra Urfa Jandarma Alayında askerliğini yapmakta olan, Kayseri-Sarıoğlan küpeli köyünden Mehmet Adıgüzel (şimdi halen Almanya-Berlinde işçi) yine Berlin’de Türk işçisi Arslan Taş Hoca’ya demiştirki:

“Ben o gece nizamiyede nöbetçi idim. Bazı arkadaşlarımızı Türbeyi açtırmak için götürmüşlerdi. Sonra tabutun içinde bulunduğu kamyonet yanımızdan geçip gitti. O gece askerler arasında dolaşan fısıltı ise, Said-i Nursinin na’şının Urfadan götürülmediği ve Urfanın bir başka yerine gömüldüğü tarzında idi.”

İşte kabir canavarlarının gece soygunculuk hikâyeleri ve işte Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi’nin meçhul olan mezarı ve macerası bundan ibârettir.

Yükleniyor...