gün vazifesinden izinli ayrılarak ızmir’e gitti. Bu hareketle ihtilalin yakın olduğu belliydi.

21 Mayıs 1960 günü, gizli tahrikler ve tertibler neticesi harb okulu talebeleri bir nümayiş yaptı.

Ve daha daha bunlar gibi ınönü’nün proğramları çerçevesinde CHP altı okçu zihniyetleri, güya sözde milliyetçi, ırkçı kimseleri kandırarak; Üstâd Bediüzzaman’ın altı sene önce haber verdiği gibi, elde ettiler. Bunu başarınca da artık hem kuvvetlendiler, hem de ihtilâl için meydan bomboştu.

Ve nihayet 27 Mayıs 1960 günü sabah saat 7.36’da Kurmay Albay Alparslan Türkeş’in sesiyle Ankara Radyosundan ihtilâl darbesi ilân edildi.. Ve bunu takib eden günlerdeki zulümlü, gadırlı muameleler...

Halbuki, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri 1952’den itibaren 1959’un son günlerine kadar defalarca Demokratları ve iktidarı ikaz etmek istemişti. Gâh işaretli, gâh sarih şekilde onlara; perde altında oynanan oyunları ve düşmanlarının onlara karşı çok merhametsizce, hırslı ve sinsî plan ve proğramlar düzenlediklerini ve DP’liler için o durumda selâmetle çıkış yollarını, kurtuluş proğramlarını elinden geldiğince onlara bildirmeye ve anlatmaya çalışmış, çırpınmış ve ikazlarda bulunmuştu.



Lâkin çok maaalesef ki; DP iktidarı, özellikle son dönem iktidarı; CHP’lilerin kurnazca oyunlarına gelerek, Hazret-i Üstâd’ın bütün o şefkatkârane, vefadarane teveccühlerine karşı bir evham, beceriksizlik, korkaklık ve za’afiyet içine girdiler. Hem Bediüzzaman Hazretlerine de ihanetler etmeye başladılar. Bilhassa 1957’den sonraki dönemin ızmir Milletvekili ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’in titrek, ve evhamkar tutumuyla; Üstâd Hazretleri emniyet kuvvetleri tarafından gittiği her yerde, hatta kendi evinde bile takib edilmiş, rahatsız edilmişti.

Bilmiyorum, belki Başbakan Adnan Menderes ve bir iki samimi arkadaşı hükûmetinin bu şekildeki tutumuna razı değildi. Lâkin esefle söyliyelim ki, hiç bir müdahalesi de olmadı. Belki de ihtimaldir ki, artık Adnan Menderes de kendi bakan ve hükûmet adamlarına müdahale etmekte aciz kalmış olabilirdi.

Hazret-i Üstâd, son seyahatlerinin son günlerinde -yukarda ispatlı şekilde kaydedildiği gibi- Menderes’e bazı meb’uslar vasıtasıyla haber göndererek: “O bizim manevi himayemizdedir. Eğer ben onu ve hükûmetini manen himaye etmesem (İki elini birbiri etrafında çevirerek) böyle böyle olurlar.” demişti. Yine başka bir zaman: “Başka yerlerden bizi istiyorlar. Eğer ben buradan gitsem, böyle böyle olur” demiş ve DP’nin üst kademesindeki adamlarına haber göndermişti.


Yükleniyor...