MUKADDEME
Her şey ve herkes gibi Hazret-i Üstâd Bediüzzaman dahi, Hâkim-i Zülcelal olan Cenab-ı Allah’ın istisna kabul etmiyen mutlak kanunu icabı olarak, bu dar-ı fâniden dar-ı bâkiye göç etti.. Amma Müslümanların dünya ve ahiret saadetlerine medar olabilecek ve olmakta olan Risale-i Nur eserlerini miras bırakarak gitti.
Hem o, bu fani âlemin ufûl eden, zevale eren ve gurup eden her şeyi gibi, başka bir âlemde tulu’ etmek üzere ufûl etti: Lâkin geride bıraktığı Nur Risalelerinin ve teşkil ettirdiği Nur cemaatının hizmetleri, ziyaları, ışıkları ve te’sirleri dünyalar durdukça payidar olacak tarzda zaman ve asırların taşlarında nakşederek gitti.
Evet, Hazret-i Üstâd, maddî ve beşerî vücudu itibarıyla gitti... Amma Kur’ân ve iman hizmeti ile dünya ve ahiret saadetinin proğramı olan Nur Risalelerini bize bıraktı, teslim etti, öyle gitti.
Bununla beraber onun dünyevî ve maddî varlığının ve vücudunun kaybolup gitmesiyle de, çok mühim işleri de beraber getirdi. Çünki Hazret-i Üstâd bu dünyadan gider gitmez Nur talebeleri onun arkasından hayli sarsıldılar. Birer beşer ve insan olarak hizmet telakkilerinde bazı fikir ayrılıklarına düşerek zaiflediler. Hem Üstâd’ın gitmesiyle; maddî siyasî sahada Demokratların da işi bitti, ipleri çözüldü. Her gün biraz daha zayıflamaya ve bir şey yapamıyacak duruma geldiler. Bunu fırsat bilen ısmet ınönü ve altı okçu adamlar rahatlıkla ve aşikâr bir surette ihtilâl plânlarını yapmaya başladılar.
Meselâ: Hazret-i Üstâd’ın DP’lilerden yüz çevirip artık hiç alakadar olmamağa başladığı günler olan 19 Mart 1960 günü, ısmet ınönü’yü bazı yüksek rütbeli subaylar İstanbul’daki evinde ziyaret ederek bir nevi ihtilâl hazırlığı plânları çevrilmişti.
16 Nisan 1960 günü, Üstâd’ın vefatından yirmidört gün sonra, yine emekli general ve amirallardan müteşekkil on dört kişi ınönü’yü yine İstanbul’daki evinde ziyaret etti. Bu da yine ihtilâl provası gibi bir şey idi.
2 Mayıs 1960 günü Menderes’in yaptığı bir konuşma ile, perde altında çevrilen sinsi planlarla durumun ciddiyetini hissederek, onu dile getirmekteydi.
3 Mayıs 1960 günü Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e tehditkârane bir mektup yazdı ve aynı
Her şey ve herkes gibi Hazret-i Üstâd Bediüzzaman dahi, Hâkim-i Zülcelal olan Cenab-ı Allah’ın istisna kabul etmiyen mutlak kanunu icabı olarak, bu dar-ı fâniden dar-ı bâkiye göç etti.. Amma Müslümanların dünya ve ahiret saadetlerine medar olabilecek ve olmakta olan Risale-i Nur eserlerini miras bırakarak gitti.
Hem o, bu fani âlemin ufûl eden, zevale eren ve gurup eden her şeyi gibi, başka bir âlemde tulu’ etmek üzere ufûl etti: Lâkin geride bıraktığı Nur Risalelerinin ve teşkil ettirdiği Nur cemaatının hizmetleri, ziyaları, ışıkları ve te’sirleri dünyalar durdukça payidar olacak tarzda zaman ve asırların taşlarında nakşederek gitti.
Evet, Hazret-i Üstâd, maddî ve beşerî vücudu itibarıyla gitti... Amma Kur’ân ve iman hizmeti ile dünya ve ahiret saadetinin proğramı olan Nur Risalelerini bize bıraktı, teslim etti, öyle gitti.
Bununla beraber onun dünyevî ve maddî varlığının ve vücudunun kaybolup gitmesiyle de, çok mühim işleri de beraber getirdi. Çünki Hazret-i Üstâd bu dünyadan gider gitmez Nur talebeleri onun arkasından hayli sarsıldılar. Birer beşer ve insan olarak hizmet telakkilerinde bazı fikir ayrılıklarına düşerek zaiflediler. Hem Üstâd’ın gitmesiyle; maddî siyasî sahada Demokratların da işi bitti, ipleri çözüldü. Her gün biraz daha zayıflamaya ve bir şey yapamıyacak duruma geldiler. Bunu fırsat bilen ısmet ınönü ve altı okçu adamlar rahatlıkla ve aşikâr bir surette ihtilâl plânlarını yapmaya başladılar.
Meselâ: Hazret-i Üstâd’ın DP’lilerden yüz çevirip artık hiç alakadar olmamağa başladığı günler olan 19 Mart 1960 günü, ısmet ınönü’yü bazı yüksek rütbeli subaylar İstanbul’daki evinde ziyaret ederek bir nevi ihtilâl hazırlığı plânları çevrilmişti.
16 Nisan 1960 günü, Üstâd’ın vefatından yirmidört gün sonra, yine emekli general ve amirallardan müteşekkil on dört kişi ınönü’yü yine İstanbul’daki evinde ziyaret etti. Bu da yine ihtilâl provası gibi bir şey idi.
2 Mayıs 1960 günü Menderes’in yaptığı bir konuşma ile, perde altında çevrilen sinsi planlarla durumun ciddiyetini hissederek, onu dile getirmekteydi.
3 Mayıs 1960 günü Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e tehditkârane bir mektup yazdı ve aynı
Yükleniyor...