SADEDE DÖNÜYORUZ
11 Ocak 1960 tarihinde Ankara’ya gitmesini men’eden hükûmet kararı üzerine Üstâd Emirdağ’a gelmiş, sekiz dokuz gün burada beklemişti. Bu arada hükûmetten, ara sıra Isparta’ya da gidebilme iznini taleb etmişti. Her halde, hükûmet de gayr-ı resmi şekilde buna muvafakat etmiş olacak ki; Hazret-i Üstâd 20 Ocak 1960 günü geceleyin Emirdağ’dan Isparta’ya gitmişti. Buradaki evinde Hazret-i Üstâd tam elli beş gün hiç bir yere gitmeden kaldı.O senenin Ramazan-ı şerifi 26 şubat’ta başlamıştı. Üstâd Ramazan-ı şerifin onbeşine kadar (yani Mart 13’e kadar) gayet iyi idi. Teravih namazlarını talebeleriyle birlikte cemaatla kılabiliyordu. Fakat Ramazanın on beşinden sonra, Hazret-i Üstâd hastalandı. Hastalığı gttikçe de şiddetleniyordu. Nihayet Hazret-i Üstâd, Ramazanın on dokuzuncu gününde (Yani 17 Mart 1960) Isparta’dan Emirdağ’a kadar bir seyahat yaptı.
Takvim 18 Mart 1960 cuma gününü gösteriyordu. Ramazan-ı şerifin de yirmisi idi. Üstâd’ın burada hastalığı ve ateşi çok arttı. Vefadar sadık talebesi Doktor Tâhir Barçın geldi, Üstâd’ını muayene etti. Doktor, Üstâd’ın hastalığını çok ciddi gördü ve Üstâd’a, onun izniyle bir iğne yaptı, serum bağladı.
Merhum Doktor Tahir Barçın bu hususta şunları anlatır:
“Nur talebeleri Üstâd’ın şiddetli hasta olduğunu haber vermişlerdi. Hemen gittim, muayene ettim. Üstâd’ın ateşi 38 derece idi. Yaşlı insanlarda derece çok yükselmiyor. Çünki vücud mukavemeti olmuyor. Ateş yükselmesi demek, vücudun mikroba karşı silah kullanması demektir. Üstâd’ın hastalığı çok ciddî idi. Ağır bir zatürrie idi.
Ben bir iğne yapmak istedim. Zübeyr yapalım abi diye iğne yapmamı istedi. Altıyüzlük veya sekizyüzlük penisilin iğnesi yaptım. Ertesi sabah Üstâd biraz açılmış ve rahatlamıştı. Fakat yine harareti vardı. Bu yüzden kar yedi. Hazırlık yaptılar. Isparta’ya gideceklerdi.
Daha önceleri buradan ayrılırken, vedalaşıp helallaşmazdı. Bu sefer Üstâd’ın ayrılması acıklı olmuştu. Biz o zaman için Üstâd’ın vefat edeceğini hiç hatırımızdan bile geçirmiyorduk. ıçimizde kat’iyen böyle bir şey geçmiyordu. Fakat Üstâd’la son ayrılışımız çok hazin olmuştu. Helallaştı, “Allah’a ısmarladık” diye veda etti...”(173)
Hazret-i Üstâd Emirdağ’dan ayrılmadan önce, iğne ve serumun bağlanmasından sonra biraz dalmış, az sonra tebessüm içinde gözlerini açmış ve başında bekliyen talebelerinden Zübeyr Gündüıalp, Hamza Emek, Doktor Tahir Barçın ve diğerlerine şu sözleri söylemişti:
11 Ocak 1960 tarihinde Ankara’ya gitmesini men’eden hükûmet kararı üzerine Üstâd Emirdağ’a gelmiş, sekiz dokuz gün burada beklemişti. Bu arada hükûmetten, ara sıra Isparta’ya da gidebilme iznini taleb etmişti. Her halde, hükûmet de gayr-ı resmi şekilde buna muvafakat etmiş olacak ki; Hazret-i Üstâd 20 Ocak 1960 günü geceleyin Emirdağ’dan Isparta’ya gitmişti. Buradaki evinde Hazret-i Üstâd tam elli beş gün hiç bir yere gitmeden kaldı.O senenin Ramazan-ı şerifi 26 şubat’ta başlamıştı. Üstâd Ramazan-ı şerifin onbeşine kadar (yani Mart 13’e kadar) gayet iyi idi. Teravih namazlarını talebeleriyle birlikte cemaatla kılabiliyordu. Fakat Ramazanın on beşinden sonra, Hazret-i Üstâd hastalandı. Hastalığı gttikçe de şiddetleniyordu. Nihayet Hazret-i Üstâd, Ramazanın on dokuzuncu gününde (Yani 17 Mart 1960) Isparta’dan Emirdağ’a kadar bir seyahat yaptı.
Takvim 18 Mart 1960 cuma gününü gösteriyordu. Ramazan-ı şerifin de yirmisi idi. Üstâd’ın burada hastalığı ve ateşi çok arttı. Vefadar sadık talebesi Doktor Tâhir Barçın geldi, Üstâd’ını muayene etti. Doktor, Üstâd’ın hastalığını çok ciddi gördü ve Üstâd’a, onun izniyle bir iğne yaptı, serum bağladı.
Merhum Doktor Tahir Barçın bu hususta şunları anlatır:
“Nur talebeleri Üstâd’ın şiddetli hasta olduğunu haber vermişlerdi. Hemen gittim, muayene ettim. Üstâd’ın ateşi 38 derece idi. Yaşlı insanlarda derece çok yükselmiyor. Çünki vücud mukavemeti olmuyor. Ateş yükselmesi demek, vücudun mikroba karşı silah kullanması demektir. Üstâd’ın hastalığı çok ciddî idi. Ağır bir zatürrie idi.
Ben bir iğne yapmak istedim. Zübeyr yapalım abi diye iğne yapmamı istedi. Altıyüzlük veya sekizyüzlük penisilin iğnesi yaptım. Ertesi sabah Üstâd biraz açılmış ve rahatlamıştı. Fakat yine harareti vardı. Bu yüzden kar yedi. Hazırlık yaptılar. Isparta’ya gideceklerdi.
Daha önceleri buradan ayrılırken, vedalaşıp helallaşmazdı. Bu sefer Üstâd’ın ayrılması acıklı olmuştu. Biz o zaman için Üstâd’ın vefat edeceğini hiç hatırımızdan bile geçirmiyorduk. ıçimizde kat’iyen böyle bir şey geçmiyordu. Fakat Üstâd’la son ayrılışımız çok hazin olmuştu. Helallaştı, “Allah’a ısmarladık” diye veda etti...”(173)
Hazret-i Üstâd Emirdağ’dan ayrılmadan önce, iğne ve serumun bağlanmasından sonra biraz dalmış, az sonra tebessüm içinde gözlerini açmış ve başında bekliyen talebelerinden Zübeyr Gündüıalp, Hamza Emek, Doktor Tahir Barçın ve diğerlerine şu sözleri söylemişti:
Yükleniyor...