HAZRETİ ÜSTÂD VE CUMA’ NAMAZI:
Cuma namazı meselesi, Hazret-i Üstâd’ın hayatında olduğu gibi, bilhassa vefatından bir müddet sonra, yeniden gündeme getirilerek bazı çevrelerce çok dedikodulara mevzu olduğu ve hatta Türkiye için, “Darül Harb mi, değil mi?” diye ehliyetsiz inatçı ve tarafgir bazı kimseler tarafından bir çeşit siyasî münakaşalara medar yapıldığı ve bu yüzden bazı hadiseler vuku’ bulduğu için, kitabımızın bu faslına bu meseleyi küçük bir zeyil yaptık.
Bu mevzudaki fıkhî hükümlere yani, mezhepler ve müctehidler, imamlar arasında ihtilaflı olan mevzua girmeden, sadece Hazret-i Üstâd’ın vârid olan söz ve beyanlarına ve nakledilen hareket tarzına dair bazı rivayetler nakledeceğiz. Zira Hazret-i Üstâd şafüyül-mezheb olduğundan, Hanefilerin çoğunlukla bulunduğu bölgelerde ona cuma namazı farziyetten sakıt olduğu halde,. lâkin buna rağmen, Üstâd’ın hareket tarzının ne olduğu şu nakledeceğimiz rivayetlerle görülecektir.
Rivayetlere geçmeden önce, şunu hemen kat’iyetle belirtelim ki; Hazret-i Üstâd’ın, cuma namazının farziyeti hakkındaki kanaatı ise; Onun bütün yakın talebe ve hizmetkârlarının itiraf ve şehadetleriyle; cuma namazının bazı mühim şartlarının eksik olduğu ve tam sağlam olarak onun farziyeti müsellem olmadığı cihetindedir.Ama Darülharp mevzuunda ise, Üstâd’ın görüş ve hükmü, o yönde olmadığı tarzdadır.
Böylece, çoğu zaman kendileri bizzat, şayet kendisi gitmese de yanındaki talebe ve hizmetkârlarını cemaatlerin büyük hayır ve sevablarına nail olmak, ıslam’dan gelen emirleri imtisal etmek için camilere gönderdiğidir.
Demek ki, cumanın şartlarından eksiklikler olsa da, farziyeti müsellem elmamış olsa dahi, ona iştirâk etmenin en azından bir cemaat sevabını kazanma keyfiyeti vardır. ıştirâk edenlerin âsi ve günahkâr olmak ve haşa haram işlemek şöyle dursun, tam aksine büyük cemaat sevablarına nâiliyetleri söz konusudur.Ve iddiaedildiği gibi abdessiz namaz kılmak Tarzında olan bir keyfiyet mevzu-u bahsi değildir.
İşte mevzuumuz olan ki; Üstâd’ın ziyaretleriyle müşerref olmuş veya hususî hizmetinde bulunmuş bazı zatların muşahedye dayana bir kaç rivayetlerini naklediyoruz:
Birincisi: Üstâd’ın uzun seneler hizmetkârlığını yapmış Emirdağ’lı Muhterem Bayram Yüksel diyor ki:
“Üstâdımız Emirdağ’a ilk geldiğinde (Yani 1944 sıralarında) hem cumaya, hem de vakit namazlarına devam ediyordu. Sonra yeni gelen bir kaymakam
Cuma namazı meselesi, Hazret-i Üstâd’ın hayatında olduğu gibi, bilhassa vefatından bir müddet sonra, yeniden gündeme getirilerek bazı çevrelerce çok dedikodulara mevzu olduğu ve hatta Türkiye için, “Darül Harb mi, değil mi?” diye ehliyetsiz inatçı ve tarafgir bazı kimseler tarafından bir çeşit siyasî münakaşalara medar yapıldığı ve bu yüzden bazı hadiseler vuku’ bulduğu için, kitabımızın bu faslına bu meseleyi küçük bir zeyil yaptık.
Bu mevzudaki fıkhî hükümlere yani, mezhepler ve müctehidler, imamlar arasında ihtilaflı olan mevzua girmeden, sadece Hazret-i Üstâd’ın vârid olan söz ve beyanlarına ve nakledilen hareket tarzına dair bazı rivayetler nakledeceğiz. Zira Hazret-i Üstâd şafüyül-mezheb olduğundan, Hanefilerin çoğunlukla bulunduğu bölgelerde ona cuma namazı farziyetten sakıt olduğu halde,. lâkin buna rağmen, Üstâd’ın hareket tarzının ne olduğu şu nakledeceğimiz rivayetlerle görülecektir.
Rivayetlere geçmeden önce, şunu hemen kat’iyetle belirtelim ki; Hazret-i Üstâd’ın, cuma namazının farziyeti hakkındaki kanaatı ise; Onun bütün yakın talebe ve hizmetkârlarının itiraf ve şehadetleriyle; cuma namazının bazı mühim şartlarının eksik olduğu ve tam sağlam olarak onun farziyeti müsellem olmadığı cihetindedir.Ama Darülharp mevzuunda ise, Üstâd’ın görüş ve hükmü, o yönde olmadığı tarzdadır.
Böylece, çoğu zaman kendileri bizzat, şayet kendisi gitmese de yanındaki talebe ve hizmetkârlarını cemaatlerin büyük hayır ve sevablarına nail olmak, ıslam’dan gelen emirleri imtisal etmek için camilere gönderdiğidir.
Demek ki, cumanın şartlarından eksiklikler olsa da, farziyeti müsellem elmamış olsa dahi, ona iştirâk etmenin en azından bir cemaat sevabını kazanma keyfiyeti vardır. ıştirâk edenlerin âsi ve günahkâr olmak ve haşa haram işlemek şöyle dursun, tam aksine büyük cemaat sevablarına nâiliyetleri söz konusudur.Ve iddiaedildiği gibi abdessiz namaz kılmak Tarzında olan bir keyfiyet mevzu-u bahsi değildir.
İşte mevzuumuz olan ki; Üstâd’ın ziyaretleriyle müşerref olmuş veya hususî hizmetinde bulunmuş bazı zatların muşahedye dayana bir kaç rivayetlerini naklediyoruz:
Birincisi: Üstâd’ın uzun seneler hizmetkârlığını yapmış Emirdağ’lı Muhterem Bayram Yüksel diyor ki:
“Üstâdımız Emirdağ’a ilk geldiğinde (Yani 1944 sıralarında) hem cumaya, hem de vakit namazlarına devam ediyordu. Sonra yeni gelen bir kaymakam
Yükleniyor...