Yine Muhsin Alev’den:
“Bafra’lı İhsan Efendi Emirdağ’da Üstâd’ın ziyaretine gitmişti. Üstâd ona: “Kardeşim ben seni genç zannediyordum. Sen ihtiyarmışsın... Dön git köyüne!..” demişti.
Sonra İhsan Efendi İstanbul’a gelmişti. Ali Fizat Başgil kendisinin sınıf arkadaşıydı. Ona Nurlardan bahsetmiş. Başgil alaka ile dinlemiş ve kendisine: Madem Üstâd sana “köyüne dön” demiş.. Sen hemen köyüne dön, diye İhsan efendiye söylemiş.
Bafra’lı İhsan Efendi köyüne gittikten bir hafta sonra orada vefat etmiş...”(145)
Yine Abdulmuhsin’den:
“1952’de Necib Fazıl Üstâd’ı Akşehir Palas otelinde ziyaret etmişti. Necib Fazıl, Üstâd’ın yanında ve hizmetindeki gençleri görünce; -tahmin ediyorum- üzülmüş olacak. Çünki bu gençler kendisine de gidip geliyorlardı. Üstâd da onun bu duygusunu sezmiş olacak ki ona:
“Üzülme, üzülme! Ben Doğucuları, Risale-i Nur talebesi olarak kabul ettim. Seni de Risale-i Nura yirmi sene hizmet etmiş kabul ettim” demişti.(146)”
Konya’lı Ahmet Gümüş dedi: (Bu zat 1958’de az bir müddet Üstâd’ın hususi hizmetinde de bulunmuştur.)
“Bir gün Zübeyr Ağabeyin bir rahatsızlığı dolayısıyla Üstâd’ın dersine iştirak edememişti. Üstâd onu istedi, geldi. Sonra derse başladı ve dedi ki: “Bu Said’ki hak için hiç bir zaman kelleyi vermekten çekinmemiştir. Risale-i Nurlara değil bir hastalığını, her şeyini feda etmiş fedakâr talebeler lâzımdır..”
Emekli Astsubay, Hekimoğlu adıyla meşhur, bir çok eser vermiş Ömer Okçu dedi ki:
“1959’da Üstâd’ın ziyaretine gitmiştik. Benimle beraber bir kaç arkadaş daha vardı. Ziyaret ettik, oturuyoruz. Üstâd sohbet esnasında: “Almanya ve Amerika’dan Risale-i Nurlar isteniyor. Buralara gidecek kardeşlerimiz Risale-i Nur götürsünler” demişti. Hepimiz bu sözü işitmiştik.
Emirdağ’dan ayrıldık. Eskişehir’den de, kalan iki arkadaşımdan da ayrıldım, trene bindim. Gayr-i ihtiyarî Üstâd’ın “Almanya ve Amerikadan Risale-i Nurlar isteniyormuş.. Oraya gidenler götürmeli...” sözünü hep düşünüyordum. Bu cümlenin benimle ne alâkası var?.. Fakat neden ben hep bunu düşünüyorum?..
“Bafra’lı İhsan Efendi Emirdağ’da Üstâd’ın ziyaretine gitmişti. Üstâd ona: “Kardeşim ben seni genç zannediyordum. Sen ihtiyarmışsın... Dön git köyüne!..” demişti.
Sonra İhsan Efendi İstanbul’a gelmişti. Ali Fizat Başgil kendisinin sınıf arkadaşıydı. Ona Nurlardan bahsetmiş. Başgil alaka ile dinlemiş ve kendisine: Madem Üstâd sana “köyüne dön” demiş.. Sen hemen köyüne dön, diye İhsan efendiye söylemiş.
Bafra’lı İhsan Efendi köyüne gittikten bir hafta sonra orada vefat etmiş...”(145)
Yine Abdulmuhsin’den:
“1952’de Necib Fazıl Üstâd’ı Akşehir Palas otelinde ziyaret etmişti. Necib Fazıl, Üstâd’ın yanında ve hizmetindeki gençleri görünce; -tahmin ediyorum- üzülmüş olacak. Çünki bu gençler kendisine de gidip geliyorlardı. Üstâd da onun bu duygusunu sezmiş olacak ki ona:
“Üzülme, üzülme! Ben Doğucuları, Risale-i Nur talebesi olarak kabul ettim. Seni de Risale-i Nura yirmi sene hizmet etmiş kabul ettim” demişti.(146)”
Konya’lı Ahmet Gümüş dedi: (Bu zat 1958’de az bir müddet Üstâd’ın hususi hizmetinde de bulunmuştur.)
“Bir gün Zübeyr Ağabeyin bir rahatsızlığı dolayısıyla Üstâd’ın dersine iştirak edememişti. Üstâd onu istedi, geldi. Sonra derse başladı ve dedi ki: “Bu Said’ki hak için hiç bir zaman kelleyi vermekten çekinmemiştir. Risale-i Nurlara değil bir hastalığını, her şeyini feda etmiş fedakâr talebeler lâzımdır..”
Emekli Astsubay, Hekimoğlu adıyla meşhur, bir çok eser vermiş Ömer Okçu dedi ki:
“1959’da Üstâd’ın ziyaretine gitmiştik. Benimle beraber bir kaç arkadaş daha vardı. Ziyaret ettik, oturuyoruz. Üstâd sohbet esnasında: “Almanya ve Amerika’dan Risale-i Nurlar isteniyor. Buralara gidecek kardeşlerimiz Risale-i Nur götürsünler” demişti. Hepimiz bu sözü işitmiştik.
Emirdağ’dan ayrıldık. Eskişehir’den de, kalan iki arkadaşımdan da ayrıldım, trene bindim. Gayr-i ihtiyarî Üstâd’ın “Almanya ve Amerikadan Risale-i Nurlar isteniyormuş.. Oraya gidenler götürmeli...” sözünü hep düşünüyordum. Bu cümlenin benimle ne alâkası var?.. Fakat neden ben hep bunu düşünüyorum?..
Yükleniyor...