Abdullah Yeğin Ağabey anlattı:

“1953 yılında Üstâd Hazretleri İstanbul’da bulunduğu aylarda bizler de Isparta hapsinden tahliye olup yanına gitmiştik. Bir kaç gün yanında kaldık. Bir gün otele siyasî polis şefi gelmişti. Üstâd ona ve diğer polislere kendi manevî kuvvet ve iktidarını anlatmak babından buyurmuşlardı ki: “Eğer istesem, burada dağ gibi altunlar yığılır. Fakat ben bu kuvveti dünyaya ve dünyevî işlere sarfetmem.”

Bunu dinliyen polisler dehşet ve hayret içinde kaldılar ve onlar da, bizim gibi Hazret-i Üstâda: “Üstâdım, Üstâdım demeye başlamışlardı.

Siz Mehdimisiniz?

Isparta’lı Kâtip Osman lâkabıyla meşhur Üstâd’ın eski talebesi bize anlatmıştı:

“Bir gün Üstâd’ımızla yalnız kalmıştık. Dedim, efendim benim bir müşkilim var...

“Nedir?” dedi.

Dedim: Biz sizi Mehdî biliyoruz. Siz ise, bu meseleyi hep setrediyorsunuz. Siz hakikaten Mehdî misiniz, değil misiniz?..

Bu sualim üzerine Hazret-i Üstâd, gayet ciddî bir tavır alarak dedi ki:-”Kardeşim, ben gelmeseydim, Mehdî gelmezdi. “Yahut da “Ben gelmezsem, Mehdî gelemez. Mehdî’nin ömrü kısa olacaktır. Ben ona zemin hazırladım. Proğram hazırladım.”

DÖRDÜNCÜ KISIM

Risale-i Nur hizmetinin ehemmiyeti, büyüklüğü ve kıymeti hakkında:

Konya’lı Abdülmuhsin (şimdi Almanya’da Berlin’de oturur. İsmi Muhsin Alkonevi) dedi:

“İstanbul’da bir bayram günü Üstâd, Gönenli Mehmet Efendi’nin evine bayramlaşmaya gitti. Gönenli evde yoktu. Üstâd kapıdan selâm ve bir not bıraktı. Not ta ona hitaben:

“Kardeşim, siz olmasaydınız, Kur’ân hizmetini biz yapacaktık. Biz iman hizmetini yapıyoruz. Siz de Kur’ân hizmetini yapıyorsunuz!..” dedi.”(144)

(144) Son şahitler-1, s: 221.

Yükleniyor...