Aynı bu rivayeti Sungur Ağabeyden de dinlemişiz. Ancak Sungur Ağabeyin rivayetinde: “Ben ehl-i imanın imanlarının kurtulması yolundaki a’zamî ihlâs mesleğimden ta’viz vermiyeceğim. Nurların yeni yazılarla neşriyatıyla manen zarar bile görsem, durdurmıyacağım” mealindedir.
Her iki halde de Hazret-i Üstâd’ın kendi a’zamî ihlâs mesleğini terketmiyeceğini söylemek istemiştir. O ise, bize göre onun kendi hayatında yaşadığı tarzdır. Yalnız ve yalnız Risale-i Nur hizmetine kanaat etmek, başka cereyanlara bakmamak, başka eserlere ihtiyaç hissetmemek ve ayrıca a’zamî fedakârlık göstermektir.
Merhum Selahaddin Çelebi demiş ki:
“1952 senesinde Üstâd İstanbul’da Akşehir Palas otelinin üst katında kaldığı günlerde, kendilerini ziyarete gitmiştim. Güneşli bir sabahtı. Biraz sohbetten sonra bana: “Selahaddin! Bu gün kısmet olursa, seninle eski ikametgâhlarımdan olan Sarıyer’e gidelim” dedi.
(141) Son şahitler-3, s: 246.
(142) Son şahitler-3, Sayfa: 246.
Sonra bir taksi tutarak Sarıyer’e gittik. Orada kahveciden o semtin en yaşlısını sordum. Kahveci: “Muhtar buranın en yaşlı sakinlerindendir” dedi. Aradım muhtarı buldum. Ondan Üstâd Bediüzzaman Hazretlerinin otuz sene evvel bu semtte oturduğunu, o evin nerede olduğunu sordum. Muhtar hemen hatırladı ve tarif etti. Fıstıklı bağlar semtindeki yokuşun sağ tarafındaki evin önünde durduk. Kapıyı vurunca bir hanım çıktı. Hanıma “Müsaade ederseniz, Bediüzzaman Hazretleri bu evi ziyaret edecek. Çünki kendisi otuz sene evvel burada kalmış” dedim. Hanım da, buyursunlar dedi.
Üstâd’la beraber eve girdik. Merdivenlerden üst kata çıktık. Üstâd Bismillah diyerek bir odanın kapısını açtı. Büyük bir odaydı. Karyolada bir genç hasta yatıyordu. “Geçmiş olsun, Allah şifalar versin” diye şifa duasını etti. Sonra deniz tarafındaki odaya girdik. Cumbalı bir odaydı. Üstâd burada dua etti, çok hislendi. Bir müddet pencereden Boğaz’ın mevkiilerini seyretti. Sonra bana dönerek:
“Selahaddin! Bu oda, Abdülkadir-i Geylanî hazretlerinin Fütûh-ul Gayb kitabıyla, Eski Said’in Yeni Said’e inkılâbına sahne olmuştur.” dedi. Bir müddet daha temaşa ve tefekkür etti. Sonra beraberce ev sahibinden müsaade taleb ederek oradan ayrıldık..”(143)
Her iki halde de Hazret-i Üstâd’ın kendi a’zamî ihlâs mesleğini terketmiyeceğini söylemek istemiştir. O ise, bize göre onun kendi hayatında yaşadığı tarzdır. Yalnız ve yalnız Risale-i Nur hizmetine kanaat etmek, başka cereyanlara bakmamak, başka eserlere ihtiyaç hissetmemek ve ayrıca a’zamî fedakârlık göstermektir.
Merhum Selahaddin Çelebi demiş ki:
“1952 senesinde Üstâd İstanbul’da Akşehir Palas otelinin üst katında kaldığı günlerde, kendilerini ziyarete gitmiştim. Güneşli bir sabahtı. Biraz sohbetten sonra bana: “Selahaddin! Bu gün kısmet olursa, seninle eski ikametgâhlarımdan olan Sarıyer’e gidelim” dedi.
(141) Son şahitler-3, s: 246.
(142) Son şahitler-3, Sayfa: 246.
Sonra bir taksi tutarak Sarıyer’e gittik. Orada kahveciden o semtin en yaşlısını sordum. Kahveci: “Muhtar buranın en yaşlı sakinlerindendir” dedi. Aradım muhtarı buldum. Ondan Üstâd Bediüzzaman Hazretlerinin otuz sene evvel bu semtte oturduğunu, o evin nerede olduğunu sordum. Muhtar hemen hatırladı ve tarif etti. Fıstıklı bağlar semtindeki yokuşun sağ tarafındaki evin önünde durduk. Kapıyı vurunca bir hanım çıktı. Hanıma “Müsaade ederseniz, Bediüzzaman Hazretleri bu evi ziyaret edecek. Çünki kendisi otuz sene evvel burada kalmış” dedim. Hanım da, buyursunlar dedi.
Üstâd’la beraber eve girdik. Merdivenlerden üst kata çıktık. Üstâd Bismillah diyerek bir odanın kapısını açtı. Büyük bir odaydı. Karyolada bir genç hasta yatıyordu. “Geçmiş olsun, Allah şifalar versin” diye şifa duasını etti. Sonra deniz tarafındaki odaya girdik. Cumbalı bir odaydı. Üstâd burada dua etti, çok hislendi. Bir müddet pencereden Boğaz’ın mevkiilerini seyretti. Sonra bana dönerek:
“Selahaddin! Bu oda, Abdülkadir-i Geylanî hazretlerinin Fütûh-ul Gayb kitabıyla, Eski Said’in Yeni Said’e inkılâbına sahne olmuştur.” dedi. Bir müddet daha temaşa ve tefekkür etti. Sonra beraberce ev sahibinden müsaade taleb ederek oradan ayrıldık..”(143)
Yükleniyor...