Emirdağlı Merhum Hamza Emek deki:

“Kerametli tepede bir ekmeğin aşağı dereye yuvarlanarak gitmesi ilh. Hadisesinde o günü Üstâdla beraber ısmail ve Nureddin ismlerinde iki çocukta vardı...” (Son şahitler-4, sh. 264)

Mübarek, ehl-i kalb meşhur Gönenli Mehmet Hoca anlatmış:

“Üstâd 1953 yılında İstanbul’a geldiğinde, “Yarabbi, bu zatın bende hiç kısmeti yok mu?” diye düşünüyordum. Evime davet ediyorum, gelmiyordu. Devamlı olarak: “Söyleyin Hafız Mehmed’e, sakın yanıma gelmesin” diye hocalarla haber gönderiyordu.

(138) Aynı eser, s: 79.

(139) Son şahitler-2, s: 128.

(140) Son şahitler-3, s: 112.

Bir Kurban bayramı idi. Sabah namazından sonra kapı çalındı. “Mehmed kardeşim, Muhammed kardeşim!” diye bir ses çağırıyordu. Kapıya çıktım, baktım ki Üstâd... Boynuma sarıldı ve “Sen Kur’âna çok hizmet ediyorsun. Benim yanıma gelenleri çok ta’ciz ediyorlar. Seni ta’ciz etmemeleri için, benim yanıma gelmesin diye haber gönderdim.” dedi. Yanında talebeleri de vardı. “İstanbul’da hiç bir kimsenin evine gitmemeye karar vermiştim.” dedi. Yanındaki talebeye işaret etti, “Ver kabımı, kısmetimi versin!” dedi.

Keramete bakınız, daha önce “Bu zatın kısmeti bende yok mu?” demiştim ya, kısmetini almaya gelmişti işte... Evde yumurta tatlısı vardı, ondan verdim.

O esnada bana demişti ki: “Bir Müslüman bir beldede bulunduğu sırada, bayram olsa; oranın din büyüğünü ziyaret etmek ona vacibtir. Mademki Hazret-i Kur’âna hizmet için ortaya çıkmış olan bu kardeşimizi, şeyh-ül islâm namına ben de seni ziyarete geldim” dedi. İşte böyle geçti aramızdaki konuşmalar, Elhamdülillah!.. Allah şefaatine nail eylesin. Ona çok şey borçluyum. Cesaret ve kuvveti kendisinden aldım.”(141)

Mehmet Fırıncı adıyla meşhur Mehmet Nuri Güleç anlatmış:

“Nurların İstanbul’da matbaalarda neşriyatı sırasında Isparta’ya forma götürdüğüm bir defasında, dersten ağabeyler yeni çıkmışlardı. Üstâd Hazretleri dersin sonunda şöyle bir sohbette bulunmuş, Zübeyr Ağabey taze-taze nakletmişti: “Kardeşlerim! Abdülkadir-i Geylanî şimdi gelse ve dese ki: “Said, sen bu şimdiki mesleğinden bir parça ta’viz versen, milyonlar insanlar kitaplarını okuyacak.. Fakat öyle yapmazsan, hem bunlardan mahrum kaldığın gibi, hapislerde zulümlerle, eziyetlerle cefa çekeceksin... Ben derim ki: Hayır Üstâd’ım, ben bu zulümlere, işkencelere razıyım. Fakat mesleğimden en küçük bir ta’viz vermem” diye o Üstâd’ıma söyliyeceğim.”(142)

Yükleniyor...