4. Örnek:
Emirdağlı Ahmed Urfalı anlatıyor:
“Birgün Üstâdımızla kıra çıkıyorduk. Emirdağın eski postanesi önüne geldiğimizde Üstâd âniden geri dönerek bana sordu: “Hastamısın?” Ben daha “Evet,”diyemeden, bana şiddetle bir şamar vurdu.(Ben hakikaten bir kaç sene idi bende vahhamlık hastalığı vardı.) sonra, ”Haydi gidelim bir şeyin yok” dedi.
Ondan sonra, benim rahatsızlığımla alakadar hiç bir şikayetim kalmadı:” (Son şahitler-4, sh. 253)
Ve daha bu beş misal gibi sadece 1950-1960 arası çok nümuneler ve misaller vardır. Fakat bunların bazılarının rivayet ilmi usûlüne göre zabıt ve rivayet işi kesin kaydedilmediği için sarf-ı nazar eyledik.
“Beşinci Örnek: Halep’li, Meşhur hapishane vaizi ve halende Suudî Arabistan umumi hapishaneler vaizi şeyh Ömer El Melahifci’nin çok mühim ve enteresan hatırasının hülasası:
Bu hatırayı, 1 Mart 1990 Perşembe günü Medine-i Münevveredeki Nur dershanesinde, sabah namazından sonra bizi ziyarete gelen şeyh Ömer efendinin ve beraberinde Medinedeki Bilal-ı Habeşî camii müezzini Mihr-Ali efendinin bulunduğu halde anlattı. şeyh Ömer efendinin bu konuşmasını dinliyen beraberimdeki Muradiyeli Kamil Acar, Urfalı Hacı Ziya Canbazlar ve yine Urfalı Ömer Tüysüz ve orada sâkin diğer bazı insanlar da dinlediler.Ayrıca benim ısralı talebim üzerine, bu hatırasını arapça kaleme alarak bize göndermesini istedim.Kendileri lütuf buyurup 10 Muharrem 1411 Hicri, 1991’de beş sahife halinde bu hatırasını kaleme alarak bir fotoğrafı ile birlikte bize gönderdiler.Biz şimdi gerek Medinede şahsen dinlediğimiz ve gerekse kaleme alıp gönderdiği yazısının çok hülasalı bir kısmını türkçe olarak kaydedeceğiz:
“Otuz sene evvel, yani tahminen 1955 senesinde Halep’te idim. Bediüzzaman Hazretlerinin ismini ve mücahedelerini duymuştum. O sıra benim ağabeyim felçlik geçirmiş, kötürüm halde idi.Çok doktorlara giderek çok çeşitli ilaçlar, tedaviler yaptıksada fayda olmamıştı. Karar verdim, ağabeyimle birlikte Türkiye ye gideyim ve Bediüzzamanı ziyaret edeyim.Ancak o sıra Suriye ile Türkiye arası iyi değildi. Halep’teki Türk konsolsluğuna müracaat ettim,vize vermediler. Yüksek rütbeli bir subay dostum vardı, vize için onu araya koydum, çok uğraştı. Nihayet sadece Adana’ya kradar bir vize beanim için alabildi. Ağbayimi alarak Türkiye’ye Adana’ya geldim, bir otele indik. Otelci kanunî mecburîyetle, olarak pasaportlarımızı bizden teslim alarak kasasına koydu. Bu durumda ben ağabeyimi beraberimde Bediüzzamânâ
Emirdağlı Ahmed Urfalı anlatıyor:
“Birgün Üstâdımızla kıra çıkıyorduk. Emirdağın eski postanesi önüne geldiğimizde Üstâd âniden geri dönerek bana sordu: “Hastamısın?” Ben daha “Evet,”diyemeden, bana şiddetle bir şamar vurdu.(Ben hakikaten bir kaç sene idi bende vahhamlık hastalığı vardı.) sonra, ”Haydi gidelim bir şeyin yok” dedi.
Ondan sonra, benim rahatsızlığımla alakadar hiç bir şikayetim kalmadı:” (Son şahitler-4, sh. 253)
Ve daha bu beş misal gibi sadece 1950-1960 arası çok nümuneler ve misaller vardır. Fakat bunların bazılarının rivayet ilmi usûlüne göre zabıt ve rivayet işi kesin kaydedilmediği için sarf-ı nazar eyledik.
“Beşinci Örnek: Halep’li, Meşhur hapishane vaizi ve halende Suudî Arabistan umumi hapishaneler vaizi şeyh Ömer El Melahifci’nin çok mühim ve enteresan hatırasının hülasası:
Bu hatırayı, 1 Mart 1990 Perşembe günü Medine-i Münevveredeki Nur dershanesinde, sabah namazından sonra bizi ziyarete gelen şeyh Ömer efendinin ve beraberinde Medinedeki Bilal-ı Habeşî camii müezzini Mihr-Ali efendinin bulunduğu halde anlattı. şeyh Ömer efendinin bu konuşmasını dinliyen beraberimdeki Muradiyeli Kamil Acar, Urfalı Hacı Ziya Canbazlar ve yine Urfalı Ömer Tüysüz ve orada sâkin diğer bazı insanlar da dinlediler.Ayrıca benim ısralı talebim üzerine, bu hatırasını arapça kaleme alarak bize göndermesini istedim.Kendileri lütuf buyurup 10 Muharrem 1411 Hicri, 1991’de beş sahife halinde bu hatırasını kaleme alarak bir fotoğrafı ile birlikte bize gönderdiler.Biz şimdi gerek Medinede şahsen dinlediğimiz ve gerekse kaleme alıp gönderdiği yazısının çok hülasalı bir kısmını türkçe olarak kaydedeceğiz:
“Otuz sene evvel, yani tahminen 1955 senesinde Halep’te idim. Bediüzzaman Hazretlerinin ismini ve mücahedelerini duymuştum. O sıra benim ağabeyim felçlik geçirmiş, kötürüm halde idi.Çok doktorlara giderek çok çeşitli ilaçlar, tedaviler yaptıksada fayda olmamıştı. Karar verdim, ağabeyimle birlikte Türkiye ye gideyim ve Bediüzzamanı ziyaret edeyim.Ancak o sıra Suriye ile Türkiye arası iyi değildi. Halep’teki Türk konsolsluğuna müracaat ettim,vize vermediler. Yüksek rütbeli bir subay dostum vardı, vize için onu araya koydum, çok uğraştı. Nihayet sadece Adana’ya kradar bir vize beanim için alabildi. Ağbayimi alarak Türkiye’ye Adana’ya geldim, bir otele indik. Otelci kanunî mecburîyetle, olarak pasaportlarımızı bizden teslim alarak kasasına koydu. Bu durumda ben ağabeyimi beraberimde Bediüzzamânâ
Yükleniyor...