götüremezdim. Amma ben kendim onu görmeyi herşeye katlanarak göze almıştım. Ağabayimi ve pasoportları Adanada bırakarak hüviyitsiz, pasoportsuz Isparta’ya doğru yola çıktım. Yola koyulmadan önce de, orada meşhur doktor ve felç hastalıkları mütehassısı Ahmet Kûrşat ismindeki zata ağabeyimi mu’ayene ettirerek ilaçlarını kullanmaya başlamıştık.

Üstâd’ın ziyareti kasdiyle Adanadan Konyaya geldim. Bezı cami’ imamlarından Isparta’nın yolunu ve Bediüzzaman’ın ahvalini sordum. Beni Halıcı Sabri Efendi ismindeki zata götürdüler. Halıcı sabri Efendi benim genç yaştaki sakalıma, kıyafetime hayran kalarak bana karşı çok hürmet ve ikram gösterdi. Hatta bir ara para kasasını açarak büyük bir demet para çıkarttı ve bana ısrarla vermek istedi. Amma ben onu almadım ve “Para için buralara gelmediğimi,sedece Bediüzzamanı ziyaret etmek için geldiğimi” söyledim. Halıcı Sabri Efendi bana bir mektub verdi ve bir adres gösterdi. Konya’ dan Isparta’ya vardım. NURİ BENLİ ismindeki zatı buldum. Bu zat beni Üstâdın evinin kapısına kadar götürdü. Üstâd’ın kapısı açıldı. Talebelerden birisi beni alarak yukarıya götürdüler. Ben ise kafa ve hayalimde; herhalde bir kaç sekreterlikten geçerek ve bir kaç kapının ötesinde Üstâdı görebileceğimi düşünüyordum. Halbuki ise, Bediüzzaman’ın evi ve meskeni tam takır boş bir yerdi. Ne hiçbir sektereter, nede ona götüren kapılar ve aracı kişiler... İşte ben o zaman : “Haza’ Bediüzzaman “ dedim.

Huzuruna girdim, eski bir karyola üstünde yatağına uzanmış yaşlı ve hasta bir insan... Konuşurken sesi çıkmıyordu, yanındaki talebesinin kulağına söylüyor, oda bana söylüyordu. Ben arapça konuşuyordum, Üstâd hazretleri ise, türkçe olarak talebisinin kulağına söylüyor, o da bana türkçe olarak aktarıyordu. Ben her ne kadar türkçe bilmiyordumsa da, fakat cümlenin kavramını hissediyor, anlıyordum.

Üstâd hazretleri,Suriye’ deki âlimleri sordu. Ahmet Akbizli’yi sordu,selam gönderdi ve dua istiyordu.

Ben Üstâda meramımı ve ne için Türkiye’ye geldiğimi arzettim. Ancak onun huzurundaki nuraniyetli havadan ve sahasındaki manevî ve engin halinden ağlamaktan kendimi alamıyordum.

Nihayet Hazret-i Üstâd bana kendi eserlerinden bir kaç tane hediye etti.Bende izin isteyerek huzurundan ayrılmak istedim.Odasından çıktım,merdiven başında ineceğim sırada, bir bakdım; Üstâd Hazretleri giyinmiş ayaktadır. Beni yolculamak için kalkmış...Bu hali görünce, ben ağlıya ağlıya ayaklarına kapanmışım.Üstâd beni sakinleştirmeye çalışıyor ve “ Merak etme inşaallah ağabeyin de şifa bulacaktır” dedi. Ayrıldım, Adana’ya geldim. Elhamdülillah ağabeyimi ayakta yürüyor gördüm..

Yükleniyor...