bu makamda kaydetmeyi uygun bulduk:

21.11.987 Cumartesi günü; benim hususi mektubumla, hatırasını istifsarım üzerine, mektupla cevab vermek değil, bizzat Adıyaman’dan kalkarak Urfa’ya yanıma kadar gelmesi onun samimiyetinin bir ifadesidir. Urfa’ya yanıma gelen Hacı Dursun Kutlu hatıralarına şöyle başladı:

1951 son ayları idi, Eşref Edib’in çıkardığı Sebilürreşad’da, Üstâd’ın bir müdafaasını okumuştum. Daha önce Üstâd’ı bilmiyordum. Ticarî işim dolayısıyla o günlerde İstanbul’a gitmiştim. Eşref Edib’i de ziyaret ettim. Hazret-i Üstâd’ın nerede olduğunu kendisinden sordum. Emirdağ’da olduğunu söyledi. Ben de İstanbul’dan Emirdağ’a geldim. Osman Çalışkan Ağabeyi buldum. Üstâdımızı ziyaret etmek istediğimi söyledim. “Kolay!” dedi ve gitti Zübeyr Ağabeyle görüştü, geldi. Üstâd’ımız ziyaretçi kabul edemiyeceğini söyledi. Ben çok üzüldüm. Sonra Mehmet Çalışkan Ağabey geldi. O da bu iş kolay dedi ve gitti, Üstâd’ın hizmetindeki Zübeyr Ağabeyle görüştü, geldi.O da aynı şeyi söyledi. Ben çok üzgün ve bitkin şekilde oteldeki odama gittim. Çok üzgündüm. Ömrümde hiç ağlamak bilmezken, beni bir ağıt tuttu.. ve “Yâ Resulellah beni kabul etmiyorsun ki; Hazret-i Bediüzzaman da beni ziyaretine kabul etmiyor!” diye kendi kendine bağıra bağıra konuşmuşum. O hüzünlü hal içinde otelden indim. Allah affetsin o zaman başımda şapka vardı. Sigara da içiyordum. Otelin dışında durup bir sigara sarmaya başladım. Sonra aklıma geldi ve kendi kendime dedim ki: Ben hem büyük bir zatın ziyaretine gelmişim, hem de bu sigarayı içiyorum, diyerek sigarayı attım.. Ve o hüzünlü hal ile kendi kendime nereye gittiğimi bilmeden, yürüye yürüye Hazret-i Üstâd’ın evinin tam yanına gelmişim. Meğer Üstâd’ımız da az önce beni istemiş ve Mustafa Acet’e beni getirmemi söylemiş. Mustafa Acet de aşağı inmiş, kapıda bekliyormuş. Beni görünce “Gel kardaşım, Üstâdımız seni bekliyor” dedi.

Üstâd’ın yanına çıktık. Elini öptük. Ben askerden yeni geldiğim için, Üstâd’ın karşısında asker gibi hazır ol vaziyetinde bekliyormuşum. Sonra yanımdaki Mustafa Acet’e baktım o ellerini bağlamış duruyor. Ben de onun gibi yaptım. Hazret-i Üstâd bir çok şeyler söyledi. Fakat ben o heyecanımdan anlıyamıyordum. Anladığım şey “Bu kısacık görüşmemiz altunlar değerindedir” sözüdür.

Sonra Hazret-i Üstâd bana sordu: “Sen Kürtçe biliyor musun?” dedi. Ben Kürtçe anlarım, fakat iyi konuşamıyorum dedim.. ve ilâve ederek: Benim annem Kürdtür. Fakat babam Türk... dedim.

Üstâd Hazretleri biraz düşündükten sonra: “Hayır baban da Kürttür” dedi. Sonra bana biraz risale verecekti, fakat Hulusî Bey’den alırsın dedi. ılk ziyaretim böyle geçti.

Yükleniyor...