Evet, hz. Üstâd’ın Kastamonu hayatının sonralarında; İstanbulda bulunan şarklı ve Sâdâttan olan Fazıl ve muhterem şeyh bir zat, pek yanlış bir zehap neticesinde hz. Üstâdın aziz şahsiyetine, Risale-i Nur’un mesleğine dil uzattı.Dehşetli liğîbetler ve galîz ta’birlerle Üstâdın şahsiyetini tezyif etti.

Hz. Üstâd da o pek yanlış ve çok hatalı duruma karşı hak ve hakikat adına müskit cevaplar verdi.O zatın yanlış olan i’tirazlarını hakikat kuvvetiyle geri çevirdi ve onu suturdu.O zaman istanbulun büyük âlimleri de o zata cevap verdiler.Neticede hadise düştü,o zat dahi sükût etmeye mecbur kaldı.Sonra hz. Üstâd da onu helal etti.. Ve Üstâd tarafından manen barış husul buldu.

Ancak hadisenin gizli bazı iz ve tozları devam ederek bir derece kalabildi.Necip Fazıl merhum, o şeyh zata mensubiyeti cihetiyle mezkûr hadisenin izlerinin tesirinde kaldı.Risale-i Nur ve Üstâdı ”Büyük Doğu” sunda ehl-i dalalete karşı müdafaaettiği halde,mezkur iz ve tarafgirliklerin tesirleriyle zımnî tenhkid ve itraz ve küçük düşürma gibi tavır ve halleride beraber devam etti.Necip Fazıl’ın bu hali hz. Üstâd ve Nur talebeleri trafından bilinmekte idi.Ama zahirî dostane vaziyetin devamının-ıslam hizmetin-maslahatı-icabı ve zarureti var olduğu için, mahfuz tutuldu.Necip Fazıl Merhum, aslında mücahit ruhlu bir zat idi. Edip ve şa’ir bir şahsiyet idi.

Ama aynı zamanda adı geçen şeyh zata mensub olduğu için, kendi aleminde şeyhini, zamanının veliler halkasının son parıltısı şeklinde i’tikad ettiği için, yaşadığı zaman şeyhinden daha âlim ve daha büyük olabilecek hiçbir kimseyi kabul edemez katbir tasaavvufî tutum içersinde idi.Ayrıca merhum Necip Fazıl kendi aleminde, kendini zamanın en iyi bileni tahayyul ettiği için; hatta ”Ben neyi biliyorsam en iyisini biliyorum, neyi yazıyorsam en doğrusunu yazıyorum” Hülyasını da taşıdığı için,

(116) Son şahitler-3, s: 272.

zannediyorduki;Velayeti, maneviyatı ölçme,tartma ve derecelerini kıyaslama alet ve kıstasları, yegane kendisinde mevcuttur. Halbuki o gibi kuruntulu hal ve huylar bir çeşit cehaletir ıslamca da mezmumdur.ılmî istibdadı taşır..Ve”ben âlimim diyen cahildir “ hadis-i şerifinin de nefyine yanaşır.

Evet, Necip Fazıl merhum, mezkûr tasavvur ve haletlerin his ve tesirleri altında Risale-i Nur’un mesleğini ve hz. Üstâdın şahsiyet, vazife ve hizmetlerini değerlendirdiği için;çoğu kere yanlışlıklar ve hatalar edebiliyordu.Merhumun kendi zu’muna göre; hz. Üstâd sadece basit bir âlim; maneviyattan, velayetten habersiz orta halli bir Hoca tarzında değerlendiriliyordu.

İşte, böylesi bir Necip Fazılın Risale-i Nur ve Üstâd Bediüzzaman hakkında yazmış olduğu bazı yazı ve kitapları halen piyasa da ve bazı kimselerin yanında bulunabildiği için; ve bunlar hz. Üstâd’ın hayat ve şahsiyeti hakkında yanlış ve şaşırtıcı bilgiler verdiği ve küçültücü beyanları sadır

Yükleniyor...