“O günü Hazret-i Üstâd Eğridir’de idi. Isparta’ya gitmek istediği halde, araba bulunamamıştı. Ben ve rahmetli Ali Savran, şakir Çağlar ve benim kayınpederim Bahri Çağlar’ın ağabeyisi de beraberce Üstâd’la beraber Isparta yerine Barla’ya gitmek için bir kayık bulduk ve yola düştük. Fakat Üstâd Hazretleri o günü çok hiddetli ve telâşlıydı. Bize araba bulmadığımızdan dolayı kızıyor ve bir nevi istemiye istemiye Barlaya motorla gidiyorduk. Yanımızda benim iki yaşındaki Said isminde küçük oğlum da vardı. Kayığa bindik, biraz ilerledik. Birden bire fırtına ile göl kaynamaya başladı. Deniz büyük dalgalarıyla bizim küçük kayığımızı oyuncak top gibi, bir havaya bir dibe çıkarıp indiriyordu. Her an batma tehlikesi içinde, şiddetli yağmurdan ve dalgaların suyundan sırıl sıklam olmuştuk.
Biz artık her an ölümü beklemek içinde iken, Hazret-i Üstâd ise, gayet rahat ve fütûrsuz şekilde dualarını okumaya devam ediyordu. Bizim her tarafimızdan su akarken Üstâd’ın üzerine tek bir damla dahi su düşmemişti. Herkes bağırıyor, tekbir getiriyor, korkudan titriyorken; Hazret-i Üstâd’da hiç bir telâş ve korku eseri yoktu.
Denizin fırtınalı dalgalarından kayığımızın sağa-sola sallanmasıyla, başımız adam akıllı tutmuştu. Kımıldayacak halimiz ve tahammülümüz kalmamıştı. Hafiften bazen Hazret-i Üstâd’a bakıyor ve içimden diyordum ki; nasıl olsa Üstâd kurtulur. Amma biz denizin dibini boylıyacağız derken, Allah’a
(94) Emirdağ-2 asıl mektuplan Hüsnü Bayramoğlu defteri S: 46
(95) Son şahitler-2, s: 82.
şükür kavisli bir sahile yanaştık. Liman, meğer Bedre iskelesi imiş, iskeleye yanaştık ve Allah’a hamdederek dışarı çıktık.”(95)
MÜTEFERRİK HADİSELER -12
ZİYARETÇİLER VE HAZRET-İ ÜSTÂD
Hazret-i Üstâd eskidenberi kendisinde fıtraten mevcud olan merdümgirizlik, uzlet, istiğna ve fuzûli sohbetlerden kaçmak ve herkesi her zaman ziyaretine kabul edememek haleti, bilhassa 1953’den sonra daha da şiddet kesbetmişti. Risale-i Nur hizmeti haricinde ve onun tedbir ve istişareleri dışında, şahsî ve hususî ziyaretçi pek kabul edemiyor, beyan-ı ma’zeret ediyorlardı. şayet istemediği halde, bir nevi mecburiyet tahtında ziyaretçi kabul etse de, çok rahatsız oluyordu. Bu meselede, ziyaretçi her zaman kabul edemeyişinin hakikatını beyan eden bir kaç defa ve aynı mânâlarda yazılar kaleme almıştı. Hatta bu yazılardan bazılarını dış kapısının arkasına astırıverirdi.
Biz artık her an ölümü beklemek içinde iken, Hazret-i Üstâd ise, gayet rahat ve fütûrsuz şekilde dualarını okumaya devam ediyordu. Bizim her tarafimızdan su akarken Üstâd’ın üzerine tek bir damla dahi su düşmemişti. Herkes bağırıyor, tekbir getiriyor, korkudan titriyorken; Hazret-i Üstâd’da hiç bir telâş ve korku eseri yoktu.
Denizin fırtınalı dalgalarından kayığımızın sağa-sola sallanmasıyla, başımız adam akıllı tutmuştu. Kımıldayacak halimiz ve tahammülümüz kalmamıştı. Hafiften bazen Hazret-i Üstâd’a bakıyor ve içimden diyordum ki; nasıl olsa Üstâd kurtulur. Amma biz denizin dibini boylıyacağız derken, Allah’a
(94) Emirdağ-2 asıl mektuplan Hüsnü Bayramoğlu defteri S: 46
(95) Son şahitler-2, s: 82.
şükür kavisli bir sahile yanaştık. Liman, meğer Bedre iskelesi imiş, iskeleye yanaştık ve Allah’a hamdederek dışarı çıktık.”(95)
MÜTEFERRİK HADİSELER -12
ZİYARETÇİLER VE HAZRET-İ ÜSTÂD
Hazret-i Üstâd eskidenberi kendisinde fıtraten mevcud olan merdümgirizlik, uzlet, istiğna ve fuzûli sohbetlerden kaçmak ve herkesi her zaman ziyaretine kabul edememek haleti, bilhassa 1953’den sonra daha da şiddet kesbetmişti. Risale-i Nur hizmeti haricinde ve onun tedbir ve istişareleri dışında, şahsî ve hususî ziyaretçi pek kabul edemiyor, beyan-ı ma’zeret ediyorlardı. şayet istemediği halde, bir nevi mecburiyet tahtında ziyaretçi kabul etse de, çok rahatsız oluyordu. Bu meselede, ziyaretçi her zaman kabul edemeyişinin hakikatını beyan eden bir kaç defa ve aynı mânâlarda yazılar kaleme almıştı. Hatta bu yazılardan bazılarını dış kapısının arkasına astırıverirdi.
Yükleniyor...