Ondokuzuncu zehir hadisesi: kuvvetli tahminlere göre 1954 veya ellibeş yıllarında olmuştur. Bu hususta Üstâd’ın hizmetkârları Üstâd’ın emriyle şöyle bir mektup neşrettiler:
“Çok hasta Üstâd’ımız hakkında haber aldık ki; gizli bir dinsiz komite çok para ile, hatta bir vakit kırk bin banknot ile Üstâd’ımızı imha etmek için sarfetmek teşebbüsünü, onbeş sene evvel kat’î haber aldığı vakit, Üstâdımız dedi: “Hıfz-ı ilâhî, inayet-i ilâhiyye bize kâfidir. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar.”
Onlar pek acib vasıtalarla on sekiz(85) defa zehirlemeye çalıştıkları halde, Cenab-ı Hakk’a şükür hıfz-ı ilâhî onu kurtardı. Fakat çok zaman sonra Üstâdımız hissetti ve işitti ki; bazı dostlarına bir rüşvet ile beraber, kendini dost gösterip düşmanlık suretinde, güya bir cihette Üstâd’ımıza bir fayda verecek gibi bazı hâs dostlarını ve o dostların akrabasına büyük bir yekûn bahşiş verilmeye teşebbüsler var.
Üstâd’ımız bu şeyi hissetmesiyle dedi: “Bu fedakâr talebelerim ve dostlarım ruhlarını, dünya menfaatlerini benim için feda ediyorlar. Ben de bir iki sene hastalık musibetleri kabul edceğim...Ta o fedakâr talebelerimin hayatları yirmi sene o bahşişle fayda görsün!..”
Birden kalbine ihtar edildi ki; ve yüz hadise ile ispat oldu ki; Risale-i Nura zarar vermek niyetiyle büyük bir maksud hatırı için bir kusur olduğu vakit, aks-i maksudu ile tokat yedikleri muhakkak olmasından, O büyük
(84) Emirdağ-2 aslı Hüsnü Bayramoğlu Defteri, s: 28.
(85) Eğer “onsekiz defa” cümlesi bu mektuptaki hadiseden hariç ise, sıra doğrudur. Bununla tam 19 oluyor. AB.
bahşişler, düşmanlar tarafından gelen o büyük mallar aks-i maksadla netice verdiğinden; yani o aldığı bahşişin on misli dünyada da zarar göreceği muhakkak olduğundan; Üstâd’ımız o fedakârlıktan vazgeçti ki, dostlarına, hâs kardeşlerine zararlar, tokatlar gelmesin. Onun için “A’zami dikkat ediniz, çok dikkat ediniz!” diye mükerreren emretti.
Tahiri, Zübeyr, Ceylan, Bayram, Hüsnü ”(86)
Ondokuzuncu veya yirminci zehir hadisesi:
Lahikalarda tesbit edilen ve sarihan yazılan ondokuz defa zehir hadiseleri, sıraya koyduğumuz tertibe göre sonuncusu, kuvvetli tahminlerle 1956 yılında olmuştur. Bu hadise hakkında Hazret-i Üstâd’ın ihbarı şöyledir:
“
“Çok hasta Üstâd’ımız hakkında haber aldık ki; gizli bir dinsiz komite çok para ile, hatta bir vakit kırk bin banknot ile Üstâd’ımızı imha etmek için sarfetmek teşebbüsünü, onbeş sene evvel kat’î haber aldığı vakit, Üstâdımız dedi: “Hıfz-ı ilâhî, inayet-i ilâhiyye bize kâfidir. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar.”
Onlar pek acib vasıtalarla on sekiz(85) defa zehirlemeye çalıştıkları halde, Cenab-ı Hakk’a şükür hıfz-ı ilâhî onu kurtardı. Fakat çok zaman sonra Üstâdımız hissetti ve işitti ki; bazı dostlarına bir rüşvet ile beraber, kendini dost gösterip düşmanlık suretinde, güya bir cihette Üstâd’ımıza bir fayda verecek gibi bazı hâs dostlarını ve o dostların akrabasına büyük bir yekûn bahşiş verilmeye teşebbüsler var.
Üstâd’ımız bu şeyi hissetmesiyle dedi: “Bu fedakâr talebelerim ve dostlarım ruhlarını, dünya menfaatlerini benim için feda ediyorlar. Ben de bir iki sene hastalık musibetleri kabul edceğim...Ta o fedakâr talebelerimin hayatları yirmi sene o bahşişle fayda görsün!..”
Birden kalbine ihtar edildi ki; ve yüz hadise ile ispat oldu ki; Risale-i Nura zarar vermek niyetiyle büyük bir maksud hatırı için bir kusur olduğu vakit, aks-i maksudu ile tokat yedikleri muhakkak olmasından, O büyük
(84) Emirdağ-2 aslı Hüsnü Bayramoğlu Defteri, s: 28.
(85) Eğer “onsekiz defa” cümlesi bu mektuptaki hadiseden hariç ise, sıra doğrudur. Bununla tam 19 oluyor. AB.
bahşişler, düşmanlar tarafından gelen o büyük mallar aks-i maksadla netice verdiğinden; yani o aldığı bahşişin on misli dünyada da zarar göreceği muhakkak olduğundan; Üstâd’ımız o fedakârlıktan vazgeçti ki, dostlarına, hâs kardeşlerine zararlar, tokatlar gelmesin. Onun için “A’zami dikkat ediniz, çok dikkat ediniz!” diye mükerreren emretti.
Tahiri, Zübeyr, Ceylan, Bayram, Hüsnü ”(86)
Ondokuzuncu veya yirminci zehir hadisesi:
Lahikalarda tesbit edilen ve sarihan yazılan ondokuz defa zehir hadiseleri, sıraya koyduğumuz tertibe göre sonuncusu, kuvvetli tahminlerle 1956 yılında olmuştur. Bu hadise hakkında Hazret-i Üstâd’ın ihbarı şöyledir:
“
Yükleniyor...