tekrar mektupla sordum, kendisi bana rivayeti tashih ederek şu cevabı verdi:
“... Üstâd Hazretlerini ilk ziyaretim 1950 yılında olmuştu. Huzur-u âlilerine girdiğimde elini öptüm, oturdum. Üstâd: “Ben bugün ziyaretçi kabul etmiyecektim. İsminiz söylenince, içime sevginiz doğdu. Hemen getirin dedim.” dedi.
Nereden geldiğimi sordu. İstanbul’dan geldiğimi söyleyince; büyük bir çeviklikle yanbağ gelmiş halde iken, doğrulup karyolanın ortasına oturdu:
“İstanbul’da talebelerime işkence ediyorlarmış.. şöyle, ne biliyorsun.” dedi. Ben, bir şey bilmiyorum efendim, bir şey duymadım.. dedim.
“Benim etimi cımbızlarla çeksinler, talebelerime dokunmasınlar!” dedi. Üstâd bu sözleri söylerken tabii çok hiddetliydi.”(81)
BİR NOKTA
Bu münasebetle bir noktayı kaydetmek isteriz ki: Hazret-i Üstâd’ın hizmetkârlığı, kâtipliği ve hususî muhataplığı ulvî şerefine nail olmuş herkesçe malum za’tlardan şayet bazılarının; akılları dünya işlerine ve dünyevî entrika, siyaset ve beceriklilik gibi işlere fazla ermese dahi, elbetteki o zatları bu ulvî şeref ve kemalden sakıt etmez. Hele politika, yani bir nevi gevezelik ve iki yüzlülük, palavra, mübalağa ve kurnazlık gibi işleri bilmemeleri ve yapmamaları onlara bir nakise değil, kemal ve fazilet kazandırır.
Hakikat böyle iken; bazıları, yarım yamalak dünyevi işlere ve alışverişlere akılları erenlerin ve bu gibi işleri biraz daha bilenlerin ve becerenlerin, -hususan yeni çıkmalarda- hademe-i Üstâd olan bu zatları beğenmemek tarzında izhar-ı fazilet ettiklerini duymaktayız. Hatta aleyhlerinde bayağı, pest isnadlarda bulunuyorlarmış: “Üstâd’ın rızası hilâfına hareket ettiklerini, hatta ihanet ettiklerini”ilh. diye ileri sürüyorlarmış...
Bu gibi herifler ne yaparlarsa yapsınlar, ne derlerse desinler!.. Evlerini başlarına yıktıklarını, maneviyatlarını tar ü mar ettiklerini ve bir nevi hâricilik ve şialık tarzında hatalı, belki dalaletli bir yola saptıklarını bilsinler!
Evet, bu zatlar (yani Üstâd’ın hususi hizmetkârları) birer beşer olarak bazı hatalar edebilir, sehivlere ve yanlışlara girebilirler. Lâkin onların üzerindeki Hazret-i Üstâd’ın himmet ve duaları ve elbetteki manevî tasarrufları olduğu için; tezkiyesiz insanlar gibi pes-payeli menfaatlere, iman ve Kur’ân ve ahiret zararına sapık mesleklere giremez ve katılamazlar....
Bu nokta-i nazardan bu zatları beğenmemek, aleyhlerinde bulunmak, hele gıybetle tenkid etmek; elbette Hazret-i Üstâd’ı beğenmemek ve onun harekatını tezyif ve tenkid etmek çıkar...
(81) Hatıra Dosyası No: 34.
“... Üstâd Hazretlerini ilk ziyaretim 1950 yılında olmuştu. Huzur-u âlilerine girdiğimde elini öptüm, oturdum. Üstâd: “Ben bugün ziyaretçi kabul etmiyecektim. İsminiz söylenince, içime sevginiz doğdu. Hemen getirin dedim.” dedi.
Nereden geldiğimi sordu. İstanbul’dan geldiğimi söyleyince; büyük bir çeviklikle yanbağ gelmiş halde iken, doğrulup karyolanın ortasına oturdu:
“İstanbul’da talebelerime işkence ediyorlarmış.. şöyle, ne biliyorsun.” dedi. Ben, bir şey bilmiyorum efendim, bir şey duymadım.. dedim.
“Benim etimi cımbızlarla çeksinler, talebelerime dokunmasınlar!” dedi. Üstâd bu sözleri söylerken tabii çok hiddetliydi.”(81)
BİR NOKTA
Bu münasebetle bir noktayı kaydetmek isteriz ki: Hazret-i Üstâd’ın hizmetkârlığı, kâtipliği ve hususî muhataplığı ulvî şerefine nail olmuş herkesçe malum za’tlardan şayet bazılarının; akılları dünya işlerine ve dünyevî entrika, siyaset ve beceriklilik gibi işlere fazla ermese dahi, elbetteki o zatları bu ulvî şeref ve kemalden sakıt etmez. Hele politika, yani bir nevi gevezelik ve iki yüzlülük, palavra, mübalağa ve kurnazlık gibi işleri bilmemeleri ve yapmamaları onlara bir nakise değil, kemal ve fazilet kazandırır.
Hakikat böyle iken; bazıları, yarım yamalak dünyevi işlere ve alışverişlere akılları erenlerin ve bu gibi işleri biraz daha bilenlerin ve becerenlerin, -hususan yeni çıkmalarda- hademe-i Üstâd olan bu zatları beğenmemek tarzında izhar-ı fazilet ettiklerini duymaktayız. Hatta aleyhlerinde bayağı, pest isnadlarda bulunuyorlarmış: “Üstâd’ın rızası hilâfına hareket ettiklerini, hatta ihanet ettiklerini”ilh. diye ileri sürüyorlarmış...
Bu gibi herifler ne yaparlarsa yapsınlar, ne derlerse desinler!.. Evlerini başlarına yıktıklarını, maneviyatlarını tar ü mar ettiklerini ve bir nevi hâricilik ve şialık tarzında hatalı, belki dalaletli bir yola saptıklarını bilsinler!
Evet, bu zatlar (yani Üstâd’ın hususi hizmetkârları) birer beşer olarak bazı hatalar edebilir, sehivlere ve yanlışlara girebilirler. Lâkin onların üzerindeki Hazret-i Üstâd’ın himmet ve duaları ve elbetteki manevî tasarrufları olduğu için; tezkiyesiz insanlar gibi pes-payeli menfaatlere, iman ve Kur’ân ve ahiret zararına sapık mesleklere giremez ve katılamazlar....
Bu nokta-i nazardan bu zatları beğenmemek, aleyhlerinde bulunmak, hele gıybetle tenkid etmek; elbette Hazret-i Üstâd’ı beğenmemek ve onun harekatını tezyif ve tenkid etmek çıkar...
(81) Hatıra Dosyası No: 34.
Yükleniyor...