MÜTFERRİK HADİSELER -8

ÜSTÂD’IN VEFADARLIK VE KORUYUCULUşU

Hazret-i Üstâd’ın -şu yazacağımız- talebelerine karşı vefadarlık, samimiyet ve koruyuculuğu hususunda gösterdiği alî-cenab hasletler -herşeyinde, her halinde olduğu gibi- ulvi şan ve yüce nişanlarla müzeyyendir. Onun hayatı serapa bu yüce insanlık ulvî hasletinin vefadâr levhalarıyla lebalebdir. Bilhassa kendi talebelerine karşı, hususan hayatının yarısından sonra teşkil ettirdiği Risale-i Nur şâkirtlerine karşı, hele hususî hizmetinde bulunmuş zatlara karşı bu vefadarlık, sadakatkarlık ve koruyuculuğu kemalin zirvesindedir.

Evet Hazret-i Üstâd, ıhlas Risalesinde kaydettiği gibi; “Mesleğimiz haliliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder...” düsturunu herkesten daha çok ve en evvel kendi hayatında yaşamıştır. Risale-i Nur’un en küçük bir talebesini, hariçteki büyük velilere tercih ettiğini ve Risale-i Nur’un fakir, işçi ve köylü ve az olan talebelerine -Eğer istemiş olsaydı bunların bir kaç misli dost ve dünyaca namlı, şöhretli ve zengin kimseleri bulmak mümkin iken- kanaat ettiğini, başkalarına bakmadığını söylemiş ve o hali yaşamıştır.

Evet Üstâd’ın bu fedakarlık ve koruyuculuğu binler vakıa ve misallerle sabittir. Risale-i Nurda bu mesele yüzlerce defa beyan edildiğinden ona havale ederek, burada hususi şekilde meseleyi te’yid eden iki şahidin hatırası ve rivayetini kaydetmekle iktifa edeceğiz:

Birinci şahid: Hazret-i Üstâd’ın on iki senelik hususî hizmetkârı merhum Zübeyr Gündüzalp’ın bizzat bana anlatmış olduğu şu hatırasıdır:

“Üstâd’ımız Afyon hapsinden çıktıktan sonra, yeniden Emirdağ’a geldiğinde ben de yanında hizmetindeydim. Bir gün faytonla bir sabah faslında Emirdağ’ın haricine çıkıyorduk. Bir köprünün tam yanına geldik. Burada bir adam önümüze çıktı, geldi Üstâd’ımızın elini öpdü.. ve “Hocam!” dedi. “Mehmet Çalışkan münafıklık yapıyor.. Size yanlış bazı şeyler aktarıyor..” der demez, Üstâd’ımız öyle bir hiddetle, elini tabancaya atar gibi yaparak: “Seni şimdi gebertirim!.“ diye bağırdı.

(80) Konferans Risalesi son kısmı.

Adam Üstâd’ın bu hareketine karşı sapsarı kesildi ve tirtir titremeye başladı. “Sür faytonu!” dedi bana. Öylece geçtik, gittik.

İkinci şahid: Maraşlı Muhterem Mustafa Ramazanoğlu’dur:

Mustafa Ramazanoğlu’ndan nakledeceğimiz hatırayı; 1960 ihtilâlinde beraberce Sivas kampında bulundukları sırada, Erzurumlu Mehmet Kırkıncı Hoca Efendi ondan duymuş, bize anlatmıştı. Ben Mustafa Ramazanoğlu’ndan

Yükleniyor...