TE’LİFAT
Risale-i Nur silsilesinin, Risale makamında olarak te’lif müddeti; 1949 yılında Afyon hapsinde “El Hüccet-üz Zehra” Risalesi, Afyon mahkeme müdafaaları ve hapisde yazılan küçük mektuplar mecmuasıyla sona erdiğini üst taraflarda genişçe izahları kaydedilmiştir.O tarihten sonra artık falanca lem’a veya falanca şua’ şeklinde, ta Üstâd’ın vefatına kadar herhangi bir risale te’lif edilmemiştir. Fakat lâhika mektupları silsilesi kesilmeden Üstâd’ın vefatına kadar devam edegelmiştir.
1949 Eylülünden, Üstâd’ın vefatına kadar yazılan lâhika mektupları, -tesbit ettiğimiz kadarıyla- ortalama ikiyüz elli adedi bulmaktadır. Bu lâhika mektuplarından bazıları -Her ne kadar te’lif müddeti bitmiş olmasından Risale makamına alınmamışsa da- içlerinde çok mühim, ilmî ve muazzam hakikatları ihtiva eden Risaleler tarzında olanları vardır.
(58) Emirdağ-2, s:124.
Bunlardan 1951-953 yılları arasında Eskişehir, İstanbul ve Isparta’da yazılmış olanlarından çok ehemmiyetli bir kaç tanesi ilmî, ahlâkî ve akidevi mes’eleleri içine almaktadır ve herbirisi birer Risale makamında sayılabilirler. Nitekim bu ehemmiyetten dolayı, Hazret-i Üstâd bunların bazısını yanyana getirmiş ve müstakil iki Risale teşkil ettirmiştir. Birisine “Nur Aleminin Bir Anahtarı” diğerine: “Hanımlar Rehberi” adını vermiştir. Hanımlar Rehberi eserinin ana kökü Yirmidördüncü lem’a olup, en mühim zeyli de 1951 sonu veya 1952 başlarında Isparta’da yazılan parçadır. Bu zeyl parça, aynen Yirmidördüncü Lem’a kadar mühim bir Risale makamındadır. Ancak Hazret-i Üstâd ona filanca şua’ diye isim vermemiştir.
Lâhika mektuplarının geri kalan kısmı da; unutulan veya neşri sırasında ele geçmiyen bir kaçı hariç, hemen hemen hepisi -Nur talebelerinin yazdıkları müdâfaa, şikâyet dilekçeleri, takriz vesaire ile birlikte- Hazret-i Üstâd’ın vefatından hayli zaman sonra bir araya toplattırıldı ve “Emirdağ-2 Lâhikası” diye bir kitap halinde neşredildi.
Hazret-i Üstâd, sağlığında lahikaların neşrine, Risalenin neşri kadar ehemmiyet veriyordu. Bu hususta bizzat Üstâd’ın en yakın hizmetkârı Zübeyr abiden dinlediğim bir rivayet şöyledir:
“Üstâdımız bir lâhika mektubunu yazdığı zaman ve yahut talebelerin yazdıkları mühim ve lâhikaya girmeye değer olan bir yazıyı neşrederken; eğer teksir makinesinde bir Risale dahi teksir ediliyorsa da, onu durdurur ve o lâhikayı neşrettirirdi.”
Böylece Risale-i Nur hizmetinin ve Nur eserlerinin ve bilhassa Hazret-i Üstâd’ın meslek ve meşrebinin sevk ve idare tarzının aydınlatıcı tüzük ve nizamnamesi mahiyetinde olan lâhika mektupları, Risale-i Nur’un te’lifatının
Risale-i Nur silsilesinin, Risale makamında olarak te’lif müddeti; 1949 yılında Afyon hapsinde “El Hüccet-üz Zehra” Risalesi, Afyon mahkeme müdafaaları ve hapisde yazılan küçük mektuplar mecmuasıyla sona erdiğini üst taraflarda genişçe izahları kaydedilmiştir.O tarihten sonra artık falanca lem’a veya falanca şua’ şeklinde, ta Üstâd’ın vefatına kadar herhangi bir risale te’lif edilmemiştir. Fakat lâhika mektupları silsilesi kesilmeden Üstâd’ın vefatına kadar devam edegelmiştir.
1949 Eylülünden, Üstâd’ın vefatına kadar yazılan lâhika mektupları, -tesbit ettiğimiz kadarıyla- ortalama ikiyüz elli adedi bulmaktadır. Bu lâhika mektuplarından bazıları -Her ne kadar te’lif müddeti bitmiş olmasından Risale makamına alınmamışsa da- içlerinde çok mühim, ilmî ve muazzam hakikatları ihtiva eden Risaleler tarzında olanları vardır.
(58) Emirdağ-2, s:124.
Bunlardan 1951-953 yılları arasında Eskişehir, İstanbul ve Isparta’da yazılmış olanlarından çok ehemmiyetli bir kaç tanesi ilmî, ahlâkî ve akidevi mes’eleleri içine almaktadır ve herbirisi birer Risale makamında sayılabilirler. Nitekim bu ehemmiyetten dolayı, Hazret-i Üstâd bunların bazısını yanyana getirmiş ve müstakil iki Risale teşkil ettirmiştir. Birisine “Nur Aleminin Bir Anahtarı” diğerine: “Hanımlar Rehberi” adını vermiştir. Hanımlar Rehberi eserinin ana kökü Yirmidördüncü lem’a olup, en mühim zeyli de 1951 sonu veya 1952 başlarında Isparta’da yazılan parçadır. Bu zeyl parça, aynen Yirmidördüncü Lem’a kadar mühim bir Risale makamındadır. Ancak Hazret-i Üstâd ona filanca şua’ diye isim vermemiştir.
Lâhika mektuplarının geri kalan kısmı da; unutulan veya neşri sırasında ele geçmiyen bir kaçı hariç, hemen hemen hepisi -Nur talebelerinin yazdıkları müdâfaa, şikâyet dilekçeleri, takriz vesaire ile birlikte- Hazret-i Üstâd’ın vefatından hayli zaman sonra bir araya toplattırıldı ve “Emirdağ-2 Lâhikası” diye bir kitap halinde neşredildi.
Hazret-i Üstâd, sağlığında lahikaların neşrine, Risalenin neşri kadar ehemmiyet veriyordu. Bu hususta bizzat Üstâd’ın en yakın hizmetkârı Zübeyr abiden dinlediğim bir rivayet şöyledir:
“Üstâdımız bir lâhika mektubunu yazdığı zaman ve yahut talebelerin yazdıkları mühim ve lâhikaya girmeye değer olan bir yazıyı neşrederken; eğer teksir makinesinde bir Risale dahi teksir ediliyorsa da, onu durdurur ve o lâhikayı neşrettirirdi.”
Böylece Risale-i Nur hizmetinin ve Nur eserlerinin ve bilhassa Hazret-i Üstâd’ın meslek ve meşrebinin sevk ve idare tarzının aydınlatıcı tüzük ve nizamnamesi mahiyetinde olan lâhika mektupları, Risale-i Nur’un te’lifatının
Yükleniyor...