Ben kat’iyen kimse ile görüşemiyorum. Bunun gibi adetin hilâfına bana yapılan çok gayr-ı kanunî muameleler var... İşte bu defaki mezkûr vaziyeti beyan eden şu ifadatım evvelce yazılan mahkeme-i kübraya şekvaya bir zeyil olarak neşredilebilir.
SAİD-İ NURSİ”(41)
ANKARA’YA SON SEYAHAT VE MEN’
Basının yaygaralı neşriyatı, CHP grubu ve ınönü’nün tehditkârane hücumu karşısında, son derece evhamlılık ve titreklik içine giren DP iktidarınııı, bilhassa ıçişleri Bakanının takındığı acaib tutuma Hazret-i Üstâd çok müteessir idi.. Ve za’af ve acz, düşmanın merhametini değil, diş bilemesine yardım ettiğini bildiği için; DP iktidarının düştüğü garip ve akibetsiz durumunun ve ortadaki sebebsiz evhamlarının izalesi ve son defa olarak DP’nin düşmüş olduğu tehlikeli girdaptan ve akibeti uçurum durumundan kurtarmak ve bütün bu ortalığı dolduran evhamların sebebsizliğini anlatmak niyet ve kararıyla; Emirdağ’da üç dört gün istirahat ettikten sonra, 11 Ocak 1960 günü;maddi sebeb olarak,Ankara’dan edilen davetlere icabet etti ve Ankara’ya doğru yola çıktı.
Evet Üstâd’ın bu hakiki ve asil niyetleri yanında, bir de yine zahir sebeb olarak bazı da’vetler de mevcuttu. Üstâd’ın arabası Ankara’ya yaklaştığında, öğleden sonra saat bir haberlerinde, Hükûmetin sebebsiz ve kanunsuz ve esbab-ı mucibesiz bir tebliği radyoda yayınlandı. Bu tebliği de:”Said-i Nursi Türkiye’nin umum vilayet ve kazaları içinde yalnız Emirdağ’da ikamet etmesini tavsiye” şeklindeydi. Hazret-i Üstâd da radyodan şahsen bu haberi dinledi. Fakat yine de geri dönmedi. Ankara’ya mutlaka gitmeye kesin kararlıydı. Bir tedbir olarak Üstâd’ın yanındaki talebeleri ve onu Ankara’ya götürmeye gelen diğer zatlar Ankara’ya girmek için, Haymânâ yolundan dolaşarak Çiftlik civarından Ankara’ya girmek istediler. Fakat polis ve emniyet bütün yolları tutmuş bekliyorlardı. Ankara’ya birkaç kilometre kala bir grub polis tarafından Üstâd’ın arabası durdurulmuş ve Hükûmetin kararı re’sen ve resmî şekilde Hazret-i Üstâd’a tebliğ edilmişti.
Hazret-i Üstâd, her ne kadar ilk başta hiddetlenerek: “Ben Hükümeti tanımıyorum” demişse de, polis şefi: “Siz tanımıyabilirsiniz efendim.. Fakat benim durumumu düşünün ve bana acıyın!” demesi üzerine, Hazret-i Üstâd “Peki o halde senin hatırın için geri dönüyorum” demiş ve Emirdağ’a dönmüştür.
SAİD-İ NURSİ”(41)
ANKARA’YA SON SEYAHAT VE MEN’
Basının yaygaralı neşriyatı, CHP grubu ve ınönü’nün tehditkârane hücumu karşısında, son derece evhamlılık ve titreklik içine giren DP iktidarınııı, bilhassa ıçişleri Bakanının takındığı acaib tutuma Hazret-i Üstâd çok müteessir idi.. Ve za’af ve acz, düşmanın merhametini değil, diş bilemesine yardım ettiğini bildiği için; DP iktidarının düştüğü garip ve akibetsiz durumunun ve ortadaki sebebsiz evhamlarının izalesi ve son defa olarak DP’nin düşmüş olduğu tehlikeli girdaptan ve akibeti uçurum durumundan kurtarmak ve bütün bu ortalığı dolduran evhamların sebebsizliğini anlatmak niyet ve kararıyla; Emirdağ’da üç dört gün istirahat ettikten sonra, 11 Ocak 1960 günü;maddi sebeb olarak,Ankara’dan edilen davetlere icabet etti ve Ankara’ya doğru yola çıktı.
Evet Üstâd’ın bu hakiki ve asil niyetleri yanında, bir de yine zahir sebeb olarak bazı da’vetler de mevcuttu. Üstâd’ın arabası Ankara’ya yaklaştığında, öğleden sonra saat bir haberlerinde, Hükûmetin sebebsiz ve kanunsuz ve esbab-ı mucibesiz bir tebliği radyoda yayınlandı. Bu tebliği de:”Said-i Nursi Türkiye’nin umum vilayet ve kazaları içinde yalnız Emirdağ’da ikamet etmesini tavsiye” şeklindeydi. Hazret-i Üstâd da radyodan şahsen bu haberi dinledi. Fakat yine de geri dönmedi. Ankara’ya mutlaka gitmeye kesin kararlıydı. Bir tedbir olarak Üstâd’ın yanındaki talebeleri ve onu Ankara’ya götürmeye gelen diğer zatlar Ankara’ya girmek için, Haymânâ yolundan dolaşarak Çiftlik civarından Ankara’ya girmek istediler. Fakat polis ve emniyet bütün yolları tutmuş bekliyorlardı. Ankara’ya birkaç kilometre kala bir grub polis tarafından Üstâd’ın arabası durdurulmuş ve Hükûmetin kararı re’sen ve resmî şekilde Hazret-i Üstâd’a tebliğ edilmişti.
Hazret-i Üstâd, her ne kadar ilk başta hiddetlenerek: “Ben Hükümeti tanımıyorum” demişse de, polis şefi: “Siz tanımıyabilirsiniz efendim.. Fakat benim durumumu düşünün ve bana acıyın!” demesi üzerine, Hazret-i Üstâd “Peki o halde senin hatırın için geri dönüyorum” demiş ve Emirdağ’a dönmüştür.
Yükleniyor...