İki gün evvel,çok müştak olduğum ve eski zamanda Anadolu Medrese-i ilmiyesi hükmünde olan Konya’ya üç sebeb bahanesiyle geldim:

Biri: İki hakiki Nur kardaşım, fakr-ı halleriyle beraber büyük bir masrafa girip İzmir mahkemesine gitmişler. Dönüşlerinde yanıma uğradılar. Ben de onları kısmen masraftan kurtarmak için, hususî otomobilim ile Konya’ya kadar beraber almak..(40)

İkincisi: On beş sene benim yanımda okumuş ve yirmi seneye yakın müftülük etmiş ve kırk senedenberi bir tek defadan başka görmediğim ve bütün kardeşlerim, akrabalarım ile hayatta bir o kalmış olan kardeşimi ve çocuklarını ziyaret etmek ve onlarla görüşmek..

Üçüncüsü: Eski Said’in ve Yeni Said’in mühim Üstâdlarından olan ve onun müridleri olan Mevlevilerin her yerde Risale-i Nurla alâkadarlıkları ciheti ile, çok alâkadar olduğum ve ımam-ı Rabbanî, ımam-ı Gazali gibi mühim bir Üstâdım olan Mevlânâ Celâleddin’i ziyaret etmek için gitmiştim...

Hem Tarihçe-i Hayatta, insanlarla görüşemediğime dair neşredilen yazı ki; (Ziyaretçilerle görüşemiyorum... Nasıl ki hediyelerden men’ etmek için Cenab-ı Hak hastalık verdiği gibi, bu hürmetkârane ziyarette bir nevi hediye-i maneviye olduğundan sesim kesilip, bir eser-i inayet olarak konuşmaktan men’ olunduğumdan) kardeşimin evine dahi giremedim ki, konuşmıyayım.

Hiç olmazsa Konya’da iki üç gün kalmak zarurî iken, mecburi olarak bir saat içinde namazımı kılıp dönmüştüm. Fakat orada bana birden bire öyle bir vaziyet verildi ki; bütün gazetelerde neşrettiler. Kırk senedir bir defadan başka görüşmediğim kardeşimin evine dahi girip görüşemediğim ve konuşamadığım halde, sanki binler adamlarla görüşmüşüm gibi muamele gördüm.

Gerçi polislerin aldıkları emre binaen o vaziyetleri cidden büyük bir sehiv idi. Fakat bu şiddetli hastalıklı halime muvafık geldiği için onlardan sıkılmadım. Bilâkis helâl ettim, Allah razı olsun dedim, teşekkür ettim.

Ben tebdil-i havaya çok muhtaç olduğum için; yazın dağlarda, kışın da kira ettiğim ayrı ayrı menzillerde gezmeye mecbur oluyorum. Bir yerde duramıyorum, hastalığım şiddetleniyor. Niyet ettim; tekrar ara sıra Konya gibi yerlere gideceğim. Hatta kirasını verdiğim Emirdağ’da iki menzilim ve Eskişehir’de bir menzilim varken, o mânâsız vaziyet beni o tebdil-i havadan, o menzilleri ziyaret etmekten men’ edilmeme sebeb olduğunu Konya’daki vaziyetten hissetmiştim.

(40) Bu iki zat, Atıf Ural ile Said Özdemir’dir. A.


Yükleniyor...