ilk günler içinde bu ziyaret vaki’ olmuş olabilir. Oysa, 23 Ağustos 1953 günü Isparta’ya vardığına göre, bir hafta sonra Barla’yı ziyaret etmişse, eylül başı olmuş olur.
Hazret-i Üstâd tam on dokuz kûsr senedir Barla’dan ayrılmıştı. 1926-1934 arası sekiz buçuk seneye yakın zaman orada kalmıştı. Risale-i Nurların ana ve kök Risaleleri hep burada te’lif edilmiş, burada neşredilmişti. Barla sıddıkları ona ve Risale-i Nura çok sadıkane ve vefakârane hizmetler etmişti. Hazret-i Üstâd gerçekten Barla’yı unutmuyordu, unutması da mümkin değildi. Çünki Barla Nurun ilk kürsi-i dersi idi. Risale-i Nur suretinde nurun lemaanı, feyazânı burada başlamıştı, buradan yayılmıştı.
İşte Hazret-i Üstâd bu kudsi his ve halet ile Barla’ya on dokuz küsûr sene sonra kendi irade ve ihtiyarıyla serbest gidebiliyordu. Barla’ya gittiği gün, güzel ve açık bir yaz günü idi. Belediye binasının bulunduğu yoldan Barla’ya girdi. Barla’da mevcud olan talebelerinin bir çoğu Üstâdlarını hürmet ve hasretle karşıladılar. Üstâd’ın beraberinde hususî hizmetkârları da vardı.
Kalın kilidi görünce
Rivayet edildiğine göre, Hazret-i Üstâd Barla’nın içine girdikten sonra; 1937 şubatında vefat eden Barla’lı eski talebesi ve hizmetkârı Mustafa Çavuş’un hanesinin önünden geçerken, onun kapısının üzerindeki kalın demir Kilide gözleri ilişince, kendini tutamıyarak hüngür hüngür ağlamaya başlamıştır.
Menzilgâhına gelince
Daha sonra. sekiz buçuk sene kalmış olduğu menzilgâhı olan eski evine. Tahiri Mutlu ve Zübeyr Gündüzalp’ın kolları arasında gelirken, evinin altına geldiğinde. Kendini tutamıyarak ağlamaya başlamıştı. On dokuz buçuk senelik bir müfarakat hissiyatının hasret dalgalarıyla ağlıya ağlıya mübarek asırlık Çınar ağacına sarılmış, göz yaşlarını dökmüştü. Daha sonra odasına çekilmiş, iki saat kadar yalnız kalmıştı. Odası içinde ağlamasının sesi dışardan duyulmaktaydı.(28)
(28) Hazret-i Üstâd Barla’ya bu gelişi için “Yirmibeş senelik müfarakattan sonra” diyor. Herhalde ortalama ve yuvarlak bir hesapla, bir çeyrek asır demek istiyor. Tam hesap ise,sabit hesaba göre ondokuz veya yirmi senedir. Çünkü Üstâd 1934 Ağustos’unda Barla’dan ayrılmış, 1953 veya 54 Ağustos’unda da bu ziyareti yapmıştı.
Hazret-i Üstâd bu hazin halet içinde iken, sıddık ve sadık hizmetkârı olan Sıddık Süleyman gelmiş, Üstâd’ına elyazma bir risalesini getirip vermişti. Bu risale 1925-1926 yıllarında Burdur’da yazılmış ve Küçük Sözlerdeki hakikatları daha ağır ve ilmî bir üslupla beyan eden on iki dersten ibaret bir risale idi. Hazret-i Üstâd bu risaleye çok memnun olmuş, hazin halet-i ruhiyesi ferahlı ve neşeli bir halete inkılâb etmişti.
Hazret-i Üstâd tam on dokuz kûsr senedir Barla’dan ayrılmıştı. 1926-1934 arası sekiz buçuk seneye yakın zaman orada kalmıştı. Risale-i Nurların ana ve kök Risaleleri hep burada te’lif edilmiş, burada neşredilmişti. Barla sıddıkları ona ve Risale-i Nura çok sadıkane ve vefakârane hizmetler etmişti. Hazret-i Üstâd gerçekten Barla’yı unutmuyordu, unutması da mümkin değildi. Çünki Barla Nurun ilk kürsi-i dersi idi. Risale-i Nur suretinde nurun lemaanı, feyazânı burada başlamıştı, buradan yayılmıştı.
İşte Hazret-i Üstâd bu kudsi his ve halet ile Barla’ya on dokuz küsûr sene sonra kendi irade ve ihtiyarıyla serbest gidebiliyordu. Barla’ya gittiği gün, güzel ve açık bir yaz günü idi. Belediye binasının bulunduğu yoldan Barla’ya girdi. Barla’da mevcud olan talebelerinin bir çoğu Üstâdlarını hürmet ve hasretle karşıladılar. Üstâd’ın beraberinde hususî hizmetkârları da vardı.
Kalın kilidi görünce
Rivayet edildiğine göre, Hazret-i Üstâd Barla’nın içine girdikten sonra; 1937 şubatında vefat eden Barla’lı eski talebesi ve hizmetkârı Mustafa Çavuş’un hanesinin önünden geçerken, onun kapısının üzerindeki kalın demir Kilide gözleri ilişince, kendini tutamıyarak hüngür hüngür ağlamaya başlamıştır.
Menzilgâhına gelince
Daha sonra. sekiz buçuk sene kalmış olduğu menzilgâhı olan eski evine. Tahiri Mutlu ve Zübeyr Gündüzalp’ın kolları arasında gelirken, evinin altına geldiğinde. Kendini tutamıyarak ağlamaya başlamıştı. On dokuz buçuk senelik bir müfarakat hissiyatının hasret dalgalarıyla ağlıya ağlıya mübarek asırlık Çınar ağacına sarılmış, göz yaşlarını dökmüştü. Daha sonra odasına çekilmiş, iki saat kadar yalnız kalmıştı. Odası içinde ağlamasının sesi dışardan duyulmaktaydı.(28)
(28) Hazret-i Üstâd Barla’ya bu gelişi için “Yirmibeş senelik müfarakattan sonra” diyor. Herhalde ortalama ve yuvarlak bir hesapla, bir çeyrek asır demek istiyor. Tam hesap ise,sabit hesaba göre ondokuz veya yirmi senedir. Çünkü Üstâd 1934 Ağustos’unda Barla’dan ayrılmış, 1953 veya 54 Ağustos’unda da bu ziyareti yapmıştı.
Hazret-i Üstâd bu hazin halet içinde iken, sıddık ve sadık hizmetkârı olan Sıddık Süleyman gelmiş, Üstâd’ına elyazma bir risalesini getirip vermişti. Bu risale 1925-1926 yıllarında Burdur’da yazılmış ve Küçük Sözlerdeki hakikatları daha ağır ve ilmî bir üslupla beyan eden on iki dersten ibaret bir risale idi. Hazret-i Üstâd bu risaleye çok memnun olmuş, hazin halet-i ruhiyesi ferahlı ve neşeli bir halete inkılâb etmişti.
Yükleniyor...