hizmet-i Kur’ân noktasında mecbur olduğu halde; ve verdiği cevabların ekserisi gazetelerle neşredilmesi zahir hale göre kaçınılmaz iken, bu cevabların çok az bir kısmı, tek-tük dost gazetelerde neşredilmiştir.
Düşünüyoruz da, acaba Hazret-i Üstâd’ın bir tek işaretiyle -Bilhassa o sıra- bir kaç gazete kurulabilmesi imkân dahilinde iken ve Hazret-i Üstâd basına da çok önem verdiği halde, neden Risale-i Nur’un bütün mes’elelerini, düşmanların iftiralarına karşı olan cevabları dünyaya neşredebilecek Nur cemaatı adına bir gazetenin kurulmasına hiç bir teşebbüsü olmadı. Teşebbüs şöyle dursun, hiç bir işareti ve buna dair hiç bir hususî meyli de olmadı? Evet hiç olmadı... Hatta değil kendisinden gelen bir meyil, arzu ve işaret; onun dışında olarak talebelerinden gelen gazeteye dair bir niyeti dahi tasvib etmediğini yanında bulunmuş talebeleri ifade ediyorlar.
Abdullah Yeğin Ağabey diyor ki: Bir ara Salih Özcan ve diğer bazı hareketli zatlar, Üstâd’a gelerek bir gazete çıkarmak, (yani Nur cemaatı adına bir gazete çıkarmak) fetvasını Üstâd’dan almak istediler. Hazret-i Üstâd bu zatları kırmadan şöyle buyurmuşlardı: “Ne zamanki Ayasofya yine câmi oldu, bizim de o zaman bir gazetemiz olabilir” diye Abdullah ağabey bizzat bize anlatmıştır.
Sair mevcut dost gazete sahiplerini de, okşayıp taltif eden bir çok ifade ve beyarıları yanında, onları daima bir olmaya, birlik olmaya ve hatta birleşerek tek bir gazete çıkarmaya teşvik ve nasihat etmiştir. Dost gazetelerde, Üstâd’ın bazı yazılarını, yani müdafaa ve bazı mektup parçalarını neşredilmesine de, zarurî’ zamanlar hariç, pek razı olmadığını görüyoruz. Zarurî zaman dediğimiz şey ise, 1950-1956 arasıdır. Bir de hapiste bulunduğu sıralardaki müfterî gazetelerin yalanlarına karşı dost gazetelerin yaptığı neşriyatlarıdır. Bu gibi zamanlarda, meselâ devam eden Afyon Mahkemesi, Gençlik Rehberi ve Samsun mahkemeleri, ısparta’da açılan mahkemeler ve Üstâd’a şapka yüzünden verilen sıkıntılar vesair hadiselerin cereyan ettiği tarihler...
Lâkin arzettiğimiz veçhile fedakâr Nur talebeleri gerek bu meselede, gerekse sair hususlarda her şeye hazır iken: Hazret-i Üstâd öyle bir gazetenin çıkarılması hususunda hiç bir meyli olmamış. Meyil şöyle dursun, hariçte tekevvün eden teşebbüslere de katılmamış ve desteklememiştir.
Acaba bu halin hikmeti ne idi?
Evet, bunun hikmetlerini ve esrarını gösteren; Üstâd’ın vefatından sekiz sene sonra, bir çok katı şartlar ve muhkem tedbirler altında çıkarılan ve ilk başta cemaat adına çıkarılmamış olduğuna azamî ihtiyat tedbirleri içerisinde gizletilen ve ilk ismi “ıttihad” ikinci ismi “Yeni Asya” gazetesinin Nur cemaatine getirdiği şâibeler, siyasî lekeler, dedikodular ve cemaât adını küçülten,manevi makamını
Düşünüyoruz da, acaba Hazret-i Üstâd’ın bir tek işaretiyle -Bilhassa o sıra- bir kaç gazete kurulabilmesi imkân dahilinde iken ve Hazret-i Üstâd basına da çok önem verdiği halde, neden Risale-i Nur’un bütün mes’elelerini, düşmanların iftiralarına karşı olan cevabları dünyaya neşredebilecek Nur cemaatı adına bir gazetenin kurulmasına hiç bir teşebbüsü olmadı. Teşebbüs şöyle dursun, hiç bir işareti ve buna dair hiç bir hususî meyli de olmadı? Evet hiç olmadı... Hatta değil kendisinden gelen bir meyil, arzu ve işaret; onun dışında olarak talebelerinden gelen gazeteye dair bir niyeti dahi tasvib etmediğini yanında bulunmuş talebeleri ifade ediyorlar.
Abdullah Yeğin Ağabey diyor ki: Bir ara Salih Özcan ve diğer bazı hareketli zatlar, Üstâd’a gelerek bir gazete çıkarmak, (yani Nur cemaatı adına bir gazete çıkarmak) fetvasını Üstâd’dan almak istediler. Hazret-i Üstâd bu zatları kırmadan şöyle buyurmuşlardı: “Ne zamanki Ayasofya yine câmi oldu, bizim de o zaman bir gazetemiz olabilir” diye Abdullah ağabey bizzat bize anlatmıştır.
Sair mevcut dost gazete sahiplerini de, okşayıp taltif eden bir çok ifade ve beyarıları yanında, onları daima bir olmaya, birlik olmaya ve hatta birleşerek tek bir gazete çıkarmaya teşvik ve nasihat etmiştir. Dost gazetelerde, Üstâd’ın bazı yazılarını, yani müdafaa ve bazı mektup parçalarını neşredilmesine de, zarurî’ zamanlar hariç, pek razı olmadığını görüyoruz. Zarurî zaman dediğimiz şey ise, 1950-1956 arasıdır. Bir de hapiste bulunduğu sıralardaki müfterî gazetelerin yalanlarına karşı dost gazetelerin yaptığı neşriyatlarıdır. Bu gibi zamanlarda, meselâ devam eden Afyon Mahkemesi, Gençlik Rehberi ve Samsun mahkemeleri, ısparta’da açılan mahkemeler ve Üstâd’a şapka yüzünden verilen sıkıntılar vesair hadiselerin cereyan ettiği tarihler...
Lâkin arzettiğimiz veçhile fedakâr Nur talebeleri gerek bu meselede, gerekse sair hususlarda her şeye hazır iken: Hazret-i Üstâd öyle bir gazetenin çıkarılması hususunda hiç bir meyli olmamış. Meyil şöyle dursun, hariçte tekevvün eden teşebbüslere de katılmamış ve desteklememiştir.
Acaba bu halin hikmeti ne idi?
Evet, bunun hikmetlerini ve esrarını gösteren; Üstâd’ın vefatından sekiz sene sonra, bir çok katı şartlar ve muhkem tedbirler altında çıkarılan ve ilk başta cemaat adına çıkarılmamış olduğuna azamî ihtiyat tedbirleri içerisinde gizletilen ve ilk ismi “ıttihad” ikinci ismi “Yeni Asya” gazetesinin Nur cemaatine getirdiği şâibeler, siyasî lekeler, dedikodular ve cemaât adını küçülten,manevi makamını
Yükleniyor...