sustum... İstanbul’daki genç talebelerime selâm söyle, onlar için sustum, onlar için hakarete katlandım.”

Konuşmamız yarım saati geçmisti. Said-i Nursi talebesine bir anahtar vererek, bir kitap getirmesini istedi ve bana: “Artık sen bir Nur talebesisin, Nurcusun. Ben kimseye ne hediye veririm, ne de hediye alırım. Sana bir başlangıç kitabı hediye ediyorum...”

Efkâr-ı umumiyeyi böyle yanlış fikirleriyle bulandıran ve siyaseti her şeye tercih etmekle, din ve imandan uzak düşen yalan ve iftiralarını gazete sütunlarında, hatta baş makalelerinde yazarlarken, hiç vicdanları muazzeb olmıyan o dönmelere bilâperva diyoruz ki:

Üstâd’ımız Rusya’da esir iken, Rus’un başkumandanı üç defa önünden geçtiği ve diğer esirler kıyam edip, Üstâd’ımız İslâmiyetin şerefini, ilmin izzetini, dinin azametini kırmamak için, o kumandana kıyam etmemiştir “Neden kıyam etmiyorsun?” dediklerinde: “Ben bir Müslüman âlimiyim. Müslüman olan kimse, kâfire kıyam etmez.” Demesiyle, Üstâd’ımızı i’damla cezalandırmışlar. Üstâd’ı seven dostlar: “Aman efendim, bir parça sühulet gösteriniz, sizi idam edecekler” diyenlere:

“Ben idam olmuyorum, terhis oluyorum. Âlem-i saadete gitmek için bunların idamları bana bir pasaporttur” diyen İslâmın hakiki kahramanını, burada kırda gezerken, “Sen neden başına şapka giymedin” diye keyfî bir emirle bir jandarma başçavuşu ve iki silâhlı asker, o kırda, yalnız başına gezen seksen yaşındaki ihtiyar ve zaif olan Üstâd’ımızı karakola getirdiler ve bir sürü eziyetlerden sonra bıraktılar. Bu tahammül edilmez harekete ve şenî’ muameleye karşı susması, masumlar ve çoluk çocuklar ve gençler içindir Yalnız İstanbul’un İniversitesi talebelerine mahsus değildir.

Said-i Nursî’nin genç talebeye anahtar vererek getirttiği kitap bir adet değildir, üç adettir. Çünkü o muhabirden başka kendisi gibi iki genç daha vardı.

Hatırımıza gelmişken şunu da kaydedelim ki; o muhabirin arkadaşları bulunan iki genç, dinledikleri derslerden fevkalâde istifade etmişler ki; semerelerini müsbet olarak gösterdiler ve gittikten sonra memnuniyetlerini bildirir tebrikleri “Mücadele” gazetesinin sütunlarında intişar etmeye başlamıştır.

Vatan başmuharriri olan bu muhabirin sözlerinin arkasından şahsi kin ve ihtirası ile, Otuzbir Mart hadisesini bahane ederek, Üstâd’ımız aleyhinde iftiralar etmiş. Bundan kırk sene evvel Divan-ı Harb-i Örfi’de Otuzbir Mart hadisesi sebebiyle iki defa tab’ ettirilen ve şimdi de aynı lüzuma ihtiyaç hissedilen “İki Mekteb-i Musibetin şehadetnamesi” adındaki Risale o muhabirin

 /  
2249
Yükleniyor...