Nurdan hiç bir cevaz almadan ve zaten alınması mümkin olmıyan gazetenin ilk çıkarılacağı sıralarda; merhum Zübeyr Ağabey bu mevzuu, yani Nur cemaâti adına bir gazetenin çıkarılmasının Risale-i Nur düsturlarınca imkânsızlığını göz önünde bulundurarak, ağır bazı şartlarla öyle bir gazetenin bir iki şahıs adına hususî çıkarılabileceğine bir nevi mecburen razı olmuştu.

Daha sonra, yavaş yavaş, şartları ve martları bir tarafa iten aynı gurup, artık siyaset yolunda her çeşit hareketi, her türlü iftiralı yazıları yazmayı ve neşretmeyi mübah görerek, tam eyyamcı siyasî kesildiler. Partilelerle işbirliği içine girdiler. Her türlü yazıyı, her çeşit siyasî tenkidleri hatta iftiralı yazıları yaymaya başladılar. Kendilerine göre yeni düsturlar türettiler. Artık Risale-i Nur düsturlarıyla değil, kendilerinin türettikleri düsturlarla hareket etmeye başladılar. Meselâ bunlardan birisi diyormuş ki; “ıcabında kellelere basılıp kal’alar fethedildiğ-i gibi, biz de öyle yapabiliriz” yani: “bir siyaset yolunda, Nur mesleğini, Nur uhuvvetini, İslâm uhuvvetini parçalar geçeriz.”

Yine mezkûr guruba, bir zamanlar fetvalarıyla bir nevi -tabiri caiz ise- şeyhül-İslâmlık yapan ve fakat bir zaman sonra bunların büyük bir iftiralı ihanetleriyle karşılaşarak onlardan yüz çeviren muhterem bir zat, bir kitabında: “Bir rey bir vatanı kurtarır” başlıklı parağrafında, “bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan bir vatanı kurtardığı gibi; bir rey de vatanı kurtarabilir ”(4) fetvasıyla ki; bir siyasi iş için, bir rey için icabında her çeşit hareketin mübah olacağını bir nevi fetva vermek istiyordu, yahutda öyle anlaşılıyordu.

Yine, bunların önde gelen bir adamının meşhur bir sözü de: “Biz ehl-i imanla iman cihetinde müttefikiz, amma siyaset cihetinde ayrı düşünmemizdeki hareketimizde bir olmadığımız zaman, iman cihetindeki uhuvvet bir şeye yaramaz”.

Yine bunların bir adamı, kendisiyle görüşenlere, sık sık: “Kesin tavrını al, siyasette gevşeklik olmaz” yani: ıman uhuvveti, iman alakası, Nurculuk irtibatı pek mühim değildir. Esas bağ, rabıta siyasettir.

Bu gurubun bir başka düsturları da: “Doktordan nurcu olur, Demirciden, kalaycıdan nurcu olur, neden gazeteciden nurcu olmasın!”

Evet, bu söz gerçek mânâsıyla her ne kadar doğru ise de; ve bir doktor hem doktorluğunu yapar, Risale-i Nur’u da okur ve Nurcu olur. Bir demirci de aynı şekilde böyle olabilir. Keza bir gazeteci de, herhangi bir gazetede çalışır, makale yazar. Fakat aynı zamanda nurcu da olabilir. Lâkin bir gazete çıkmış, siyaset yapıyor, ihlâsa münafi hareketlerde bulunuyor. Üstâd’ın

 /  
2249
Yükleniyor...