Evet Hazret-i Üstâd CHP’nin perde altındaki hareketini ve plânladığı niyet ve oyunlarını çok iyi sezmişti. O durumda Hazret-i Üstâd ne yapmalıydı? Zararı yok, o da gelsin mi demeliydi? Oylarınızı CHP’yede verinizmi demeliydi?

1957 seçimlerinde Hazret-i Üstâd’ın mezkûr hikmetlere binaen DP’yi açıkca tutmasıyla birlikte, yine de kendi siyasetsizlik Nur mesleğini hiçbir şekilde rencide etmiyecek, ona şâibe getirmiyecek şekilde yaptı. Talebelerini şiddetli ikazlarla irşad ediyordu ki; “CHP’nin yaptığı bütün kötülükler ve kendisinin şahsına, yani dolayısıyla dine ve Kur’âna ettikleri umum ihanetlerin mes’uliyeti onların yüzde beşine aittir. Diğerleri gafil safdillerdir. Çünki bütün kötülükleri plânlıyan, çeviren ve yapan onların elebaşıları olan ancak mevcudun yüzde beşidir.” şeklinde 1957 seçiminde de hiç bir tarafgirlik ve particilik yapmadan, yaptırmadan sadece normal bir hakkımız olan kendi reylerimizle DP’yi iktidarda muhafazaya çalışalım diyordu. Hazret-i Üstâd, bu adaletli, muvazeneli ve hakikatlı dersleri DP’lilere de

(3) Hulusi Bey, Hazret-i Üstâd’ın kendisinin de, Bingöl’den aday göseterilen Tahsin Tola için çalışmasını emretmişti. Fakat her türlü tedbire rağmen Tahsin Tola ve Hüseyin Avni seçimi kaybettiler. Hulusi Bey diyor: “Seçimden sonra Üstâd Hazretleriyle görüştüğümde: şark vilâvetlerini kendisinin CHP’ye bu defa verdiğini, eğer bunu vermemiş olsaydım, CHP bütün herşeyi benden bileceklerdi” diye anlatmışlardı. A.B.

tebliğ etmiş, onları da bu noktalardan ikaz etmeye çalışmıştı. Amma buna rağmen CHP 1957 seçimlerini yüzde yüz kazanacaklarını beklerken, yine de yenilgiye uğramalarını hep Üstâd Bediüzzamandan bildiler, ona daha da düşman kesildiler. Bu yüzden 1958-1960 arası Üstâd’ın gayet normal bir hakkı olan küçük bazı seyahatleri için, “Said-i Nursi DP için propagandaya çıktı” şeklinde yorumlamış, çok insafsızca iftiraları gazetelerde neşrettirmişlerdi.

İşte meselenin hakikatı, mahiyeti ve hüviyeti bizce budur. Başka bir şey değildir. Lâkin nasıl ki İslâm dini esaslarında, bazı meselelerin yanlış tevil ve yorumlarla gelişen fırkaların batıl mezhepleri dahi, hakikatların birer asıllarına- dayanmış, fakat daha sonra işin içine başka hisler ve garazların girmesiyle, hakikatın aslı ortadan kaybolmuş olması gibi...

Öyle de: Hazret-i Üstâd’ın vefatından bir müddet sonra, siyasî çevrelerin ve hadiselerin aldattığı ve yanlış tevillerle yorumlara götürttüğü izahlar ve te’viller neticesinde bazı kişiler, Hazret-i Üstâd’ın DP’lilerle ilgili yazmış olduğu ikazlarından ve mülâyim, lâkin siyasetsizlik mesleğinden asla ta’viz vermiyen bazı ifade ve beyanlarından, hem bir çoğu hüve-hüvesine sahih olmıyan ve içine başka mânâlar ve yorumlar katılan bazı rivayet çeşitlerinden nem kaparcasına geniş yorum ve eklemelerle fetvalar çıkararak, kitle halinde ve Risale-i Nur cemaatı adına da siyasete girilebileceğine, gazeteler çıkarılabileceğine delil olarak gösterdiler ve getirdiler.

Bu hatalı yorum ve yanlış içtihadlar neticesinde, gele gele bir gurup, bilfiil siyasetin ta içine girdi. Amma yine de girdiklerinin farkında değillermiş gibi “biz siyasete girmemişiz” dediler. Nur cemaâtı adına olarak Risale-i

 /  
2249
Yükleniyor...