pek haksız olarak İRTİCA damgasını vurup, onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri, yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır.

Nümunelerinden birinci nümunesi: Bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir sed olarak, (ikinci noktada beyan etmek zamanı geldi.) Menşe’leri iki kanun-u esasiye istinad eden iki irtica’ var:

Biri: Siyasî ve içtimaî ki hakikî irtica’dır. onun kanun-u esasisi çok su-i isti’male ve zulme medar olmuştur.

İkincisi: ırtica’ namı verilen hakiki bir terakki ve adaletin esasıdır.

İkinci Nokta: Beşerin vahşet ve bedevilik zamanlarındaki bir kanun-u esasîsine, medeniyet namına dine hücum edenler irtica’ ile o vahşete ve bedeviliğe dönüyorlar. Beşerin selâmet, adalet ve sulh-ü umumisini mahveden o dehşetli vahşiyane kanun-u esasî, şimdi bizim bu biçare memleketimize girmek istiyor. Garazkârane ve anûdane particilik gibi bazı cereyanları aşılamaya başlaması gibi bir ihtilâf görünüyor. O kanun-u esasî de budur:

Bir taifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatasıyla; o taifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün ferdleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm ediliyor. Bir hata, binler hata hükmüne geçiriliyor. ıttifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti zir ü zeber oluyor.

Evet, birbirine karşı gelen muannid ve muarız kuvvetler, kuvvetsiz oluyorlar. Bu kuvvetsizlikle zaiflendiği için, millete ve memlekete ve vatana adilâne hizmete muvaffak olunamadığından, maddî ve manevî bir nevi rüşvet vermeye mecbur oluyorlar ki: dinsizleri kendilerine taraftar yapmak için, o gaddar engizisyonane ve bedeviyane ve vahşiyane bu mezkûr kanun-u esasiye karşı, aynı adalet olan bu semavî ve kudsî nass-ı kat’îsiyle Kur’ânın bir kanun-u esasîsi muhabbet ve uhuvvet-i hakikiyeyi temin eden ve bu millet-i ıslamiyeyi ve memleketi büyük tehlikeden kurtaran bu kanun-u esasî ki, “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz, kardaşı da olsa.. Aşireti ve taifesi de olsa.. Partisi de olsa o cinayete şerik sayılmaz... “Olsa olsa, o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevî günahkâr olup, ahirette mesul olur, dünya da değil. Eğer bu kanun-u esasî çabuk düstur-u esasî yapılmazsa hayat-ı içtimaiye-i beşeriye, iki harb-i umumînin gösterdiği tahribatın emsaliyle esfel-i safilin olan irtica’a düşecek.

İşte Kur’ânın bu gibi kudsî kanun-u esasîsine irtica’ namını veren bedbahtlar, vahşet ve bedevîliğin dehşetli bir kanun-u esasîsi olarak kabul ettikleri, şimdiki öylelerinin siyasetinin bir nokta-i istinadı şudur ki:

Yükleniyor...