kapandı. En son defa bu otuz senede gördüğü emsalsiz zulümlerin neticesi olarak hapishanelere gönderildiği zaman, kanunen tecrid müddeti onbeş gün olmasına rağmen, yirmi ay ve hatta bütün hapis müddetince tecrid-i mutlakta tutulduğu halde, kimseye şekva etmedi.
Bütün bu haller gösteriyor ki: Üstâd’ımızın fıtratında inziva daima hüküm sürmüştür. Fakat ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç olduğu bir vakitte, bunun devam etmesi için bir nevi hastalık haleti verilmiş. Beş dakika konuşsa, şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor. Hatta şafiî mezhebinde olduğu için, namazda fatihayı kendisi işitecek derecede okuması lâzım gelirken; bu hastalık sebebiyle sesi çıkmadığından mezheb-i Hanefiyi takliden namazlarını eda ediyor. Bu hastalığına dair iki mühim doktorun iki raporu var. ıstenilirse gösterilecektir.
şimdi Risale-i Nur’un fevkalâde fütûhatı ve Âlem-i İslâmda dahi fevkalâde bir hüsn-ü kabule mazhar olması hengâmında, düşmanlar dahi dostlara inkılâb ettiği bir zamanda; Risale-i Nur’un azamî ihlâsının -ki rıza-i ilâhiden başka dünyevî ve uhrevî hiç bir rütbeye, makama alet etmemek- muhafaza için dehşetli bir merdüm-giriz, yani insanlardan tevahhuş ve sesi çıkmamak ve konuşmamak hastalığı; ve elini öpmek ona adeta bir tokat vurmak gibi dokunmak vaziyeti, kat’iyen bize kanaat verdi ki; bu bir istihdam-ı Rabbanîdir. Hatta bu hakikatların izharına vesile olan bir şahsı da Üstâd’ımız helâl etti. (Haşiye)
(Haşiye): Üstâd’ımızdan sorduk: “Neden Risale-i Nur’un şa’şaalı intişarı ve düşmanların dahi mağlûb olarak dostane vaziyet aldıkları bir zamanda insanlarla görüşmüyorsun?
Cevaben dedi ki:
“Benim ile görüşmek istiyenler ya muarızdır veya dosttur. Dost olan Risale-i Nur’un yüzbinler nüshası benim bedelime tam konuşuyor, bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış.
Görüşmek istiyen muarız olsa, bu otuz sene zarfında pek çok mahkemeler ve ehl-i vukuflar tedkik ettikleri halde, “Ne Nur Risalelerinde ve ne de talebelerinde hiç bir suç bulamıyoruz.” dedikleri, dört mahkeme de uzun tedkikattan sonra Nur risalelerine beraet vererek, kazıye-i muhkeme haline gelen kararları ile bütün mektupları, kitapları sahiplerine iade etmesi, benim bedelime muarızlara da tam cevab veriyor, bana ihtiyaç kalmamış.
Eğer şahsî görüşmek istenilse, bütün Nur talebeleri bir cihette bu biçare Said’in dava vekilleri olduğu gibi, İstanbul da ve Ankara da avukatları bulunduğundan istiyenler onlarla görüşebilir.
Bütün bu haller gösteriyor ki: Üstâd’ımızın fıtratında inziva daima hüküm sürmüştür. Fakat ihtiyarlığında pek çok yardıma, hizmete, sohbete muhtaç olduğu bir vakitte, bunun devam etmesi için bir nevi hastalık haleti verilmiş. Beş dakika konuşsa, şiddetli bir hararet başlıyor, sesi çıkmıyor. Hatta şafiî mezhebinde olduğu için, namazda fatihayı kendisi işitecek derecede okuması lâzım gelirken; bu hastalık sebebiyle sesi çıkmadığından mezheb-i Hanefiyi takliden namazlarını eda ediyor. Bu hastalığına dair iki mühim doktorun iki raporu var. ıstenilirse gösterilecektir.
şimdi Risale-i Nur’un fevkalâde fütûhatı ve Âlem-i İslâmda dahi fevkalâde bir hüsn-ü kabule mazhar olması hengâmında, düşmanlar dahi dostlara inkılâb ettiği bir zamanda; Risale-i Nur’un azamî ihlâsının -ki rıza-i ilâhiden başka dünyevî ve uhrevî hiç bir rütbeye, makama alet etmemek- muhafaza için dehşetli bir merdüm-giriz, yani insanlardan tevahhuş ve sesi çıkmamak ve konuşmamak hastalığı; ve elini öpmek ona adeta bir tokat vurmak gibi dokunmak vaziyeti, kat’iyen bize kanaat verdi ki; bu bir istihdam-ı Rabbanîdir. Hatta bu hakikatların izharına vesile olan bir şahsı da Üstâd’ımız helâl etti. (Haşiye)
(Haşiye): Üstâd’ımızdan sorduk: “Neden Risale-i Nur’un şa’şaalı intişarı ve düşmanların dahi mağlûb olarak dostane vaziyet aldıkları bir zamanda insanlarla görüşmüyorsun?
Cevaben dedi ki:
“Benim ile görüşmek istiyenler ya muarızdır veya dosttur. Dost olan Risale-i Nur’un yüzbinler nüshası benim bedelime tam konuşuyor, bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış.
Görüşmek istiyen muarız olsa, bu otuz sene zarfında pek çok mahkemeler ve ehl-i vukuflar tedkik ettikleri halde, “Ne Nur Risalelerinde ve ne de talebelerinde hiç bir suç bulamıyoruz.” dedikleri, dört mahkeme de uzun tedkikattan sonra Nur risalelerine beraet vererek, kazıye-i muhkeme haline gelen kararları ile bütün mektupları, kitapları sahiplerine iade etmesi, benim bedelime muarızlara da tam cevab veriyor, bana ihtiyaç kalmamış.
Eğer şahsî görüşmek istenilse, bütün Nur talebeleri bir cihette bu biçare Said’in dava vekilleri olduğu gibi, İstanbul da ve Ankara da avukatları bulunduğundan istiyenler onlarla görüşebilir.
Yükleniyor...