fünununa veriniz!.”Kabul ettiler... Ben de Van’a gittim ve bin lira ile Van gölü kenarında Artemit’de temelini attıktan sonra Harb-i Umumi çıktı. Tekrar geri kaldı.
Esaretten kurtulduktan sonra İstanbul’a geldim. Harekât-i Milliyeye hizmetimden dolayı beni Ankara’ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: “Bütün hayatımda bu Darül-fünunu takib ediyorum. Sultan Reşad ve ıttihadçılar yirmi bin altun lirayı verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz. Onlar yüzelli bin banknotu vermeye karar verdiler.
Ben dedim: “Bunu bütün meb’uslar imza etmelidirler.” Bazı meb’uslar dediler: “Sen yalnız medrese usulü ile sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun. Halbuki şimdi Garplılara benzemek lâzım!..”
Dedim: “O Vilâyât-ı şarkiye Âlem-i İslâmın merkezi hükmünde fünun-u cedide yanında ulûm-u diniye lâzım ve elzemdir. Çünkü ekser enbiya şark’ta ve ekser hükema Garpta gelmesi gösteriyor ki, şark’ın terakkiyatı dinle kaimdir. (Haşiye)
(Haşiye): Hatta o zamandan evvel, Türk olmıyan bir talebem var idi. Eski medresemde hamiyetli ve gayet zeki o talebem ulum-u diniyeden aldığı hamiyet dersiyle her vakit derdi: “Salih bir Türk, elbette fasık kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeş ve akrabadır.”
Sonra aynı talebe, tali’sizliğinden sırf maddî fünun-u cedide okumuş.. Sonra ben dört sene sonra onunla görüştüm, hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: “Ben şimdi Rafizî bir Kürdü, salih bir Türk hocaaına tercih ederim.”
Ben de eyvah dedim: “Sen ne kadar bozulmuşsun!..” Bir hafta çalıştım, onu kurtardım. Eski hamiyetli hakikata çevirdim.
Sonra, Meclis-i Meb’usanda bana muhalefet eden meb’uslara dedim: O talebenin evvelki hali Türk milletine ne kadar lüzumu var?. ve ikinci halinin ne kadar vatan menfaatına uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek farz-ı muhal olarak siz başka yerde dünyayı tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermezseniz de, herhalde şark Vilâyetlerinde din tedrisatına azamî ehemmiyet vermek lâzım...
O vakit, bana muhalif meb’uslar da çıkıp o layihamı 163 meb’us ile imza ettiler. Bu kadar imzayı taşıyan bir istid’ayı elbette yirmiyedi sene istibdad-ı mutlak onu bozamamış.
Başka vilâyetlerde sırf fûnun-u cedide okuttursanız da, şark’ta herhalde millet ve vatan maslahatı namına ulum-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmıyan Müslümanlar, Türk’e hakikî kardeşliğini hissedemiyecek. şimdi bu kadar düşmanlara karşı teâvün ve tesanüde mecburuz.
Esaretten kurtulduktan sonra İstanbul’a geldim. Harekât-i Milliyeye hizmetimden dolayı beni Ankara’ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: “Bütün hayatımda bu Darül-fünunu takib ediyorum. Sultan Reşad ve ıttihadçılar yirmi bin altun lirayı verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz. Onlar yüzelli bin banknotu vermeye karar verdiler.
Ben dedim: “Bunu bütün meb’uslar imza etmelidirler.” Bazı meb’uslar dediler: “Sen yalnız medrese usulü ile sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun. Halbuki şimdi Garplılara benzemek lâzım!..”
Dedim: “O Vilâyât-ı şarkiye Âlem-i İslâmın merkezi hükmünde fünun-u cedide yanında ulûm-u diniye lâzım ve elzemdir. Çünkü ekser enbiya şark’ta ve ekser hükema Garpta gelmesi gösteriyor ki, şark’ın terakkiyatı dinle kaimdir. (Haşiye)
(Haşiye): Hatta o zamandan evvel, Türk olmıyan bir talebem var idi. Eski medresemde hamiyetli ve gayet zeki o talebem ulum-u diniyeden aldığı hamiyet dersiyle her vakit derdi: “Salih bir Türk, elbette fasık kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeş ve akrabadır.”
Sonra aynı talebe, tali’sizliğinden sırf maddî fünun-u cedide okumuş.. Sonra ben dört sene sonra onunla görüştüm, hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: “Ben şimdi Rafizî bir Kürdü, salih bir Türk hocaaına tercih ederim.”
Ben de eyvah dedim: “Sen ne kadar bozulmuşsun!..” Bir hafta çalıştım, onu kurtardım. Eski hamiyetli hakikata çevirdim.
Sonra, Meclis-i Meb’usanda bana muhalefet eden meb’uslara dedim: O talebenin evvelki hali Türk milletine ne kadar lüzumu var?. ve ikinci halinin ne kadar vatan menfaatına uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek farz-ı muhal olarak siz başka yerde dünyayı tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermezseniz de, herhalde şark Vilâyetlerinde din tedrisatına azamî ehemmiyet vermek lâzım...
O vakit, bana muhalif meb’uslar da çıkıp o layihamı 163 meb’us ile imza ettiler. Bu kadar imzayı taşıyan bir istid’ayı elbette yirmiyedi sene istibdad-ı mutlak onu bozamamış.
Başka vilâyetlerde sırf fûnun-u cedide okuttursanız da, şark’ta herhalde millet ve vatan maslahatı namına ulum-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmıyan Müslümanlar, Türk’e hakikî kardeşliğini hissedemiyecek. şimdi bu kadar düşmanlara karşı teâvün ve tesanüde mecburuz.
Yükleniyor...