Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa geçmesine yol açmış.. Kur’ân-ı Hakimin bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini zaman ihtar etmiş.
İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasisi şu hadis-i şerifdir:
hakikatıyla, memuriyet bir hizmetkârlıktır. Bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm aleti değil...
Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zaafiyetiyle, benlik ve enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp, bir hâkimiyet ve müstebidane bir mertebe tarzına getirdiğinden; abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi adalet olmaz, esasiyle de bozulur ve hukuk-u ibad da zir ü zeber olur.Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçemiyor ki hak olabilsin. Belki nefsâni haksızlıklara vesile olur.
şimdi Adnan Menderes gibi “İslâmiyetin ve dinin icablarını yerine getireceğiz” diye ve mezkûr iki kanun-u esasiye karşı muhalefet edip, tam zıddına olarak iki dehşetli cereyan(7) gayet büyük rüşvet ile halkları aldatmak ve ecnebilerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum etmek ihtimali kuvvetlidir.
(7) Bu iki dehşetli cereyan ile birlikte, üçüncü cereyanın mahiyet ve hakikatleri üstteki yazılarda geçmiştir. A.B.
Birisi: Birinci Kanun-u esasiye muhalif olarak, bir cani yüzünden kırk masumu kesmiş, bir köyü de yakmış.(*) Bu derecede bir istibdat-ı mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüşvet vererek dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.
İkinci hücum da: İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir canî yüzünden yüz masumun hakkını çiğneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatta ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükumet aleyhine, hem biçare Türkler aleyhine, hem de Demokratın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor. O zevkli kardeşliğin içinde, o zevkli faydadan bin defa daha ziyade hakikî kardeşleri düşmanlığa çevirmek gibi acib bir tehlikeyi o sarhoşluğu ile hissedemiyor.
İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasisi şu hadis-i şerifdir:
hakikatıyla, memuriyet bir hizmetkârlıktır. Bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm aleti değil...
Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zaafiyetiyle, benlik ve enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp, bir hâkimiyet ve müstebidane bir mertebe tarzına getirdiğinden; abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi adalet olmaz, esasiyle de bozulur ve hukuk-u ibad da zir ü zeber olur.Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçemiyor ki hak olabilsin. Belki nefsâni haksızlıklara vesile olur.
şimdi Adnan Menderes gibi “İslâmiyetin ve dinin icablarını yerine getireceğiz” diye ve mezkûr iki kanun-u esasiye karşı muhalefet edip, tam zıddına olarak iki dehşetli cereyan(7) gayet büyük rüşvet ile halkları aldatmak ve ecnebilerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum etmek ihtimali kuvvetlidir.
(7) Bu iki dehşetli cereyan ile birlikte, üçüncü cereyanın mahiyet ve hakikatleri üstteki yazılarda geçmiştir. A.B.
Birisi: Birinci Kanun-u esasiye muhalif olarak, bir cani yüzünden kırk masumu kesmiş, bir köyü de yakmış.(*) Bu derecede bir istibdat-ı mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüşvet vererek dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.
İkinci hücum da: İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir canî yüzünden yüz masumun hakkını çiğneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatta ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükumet aleyhine, hem biçare Türkler aleyhine, hem de Demokratın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor. O zevkli kardeşliğin içinde, o zevkli faydadan bin defa daha ziyade hakikî kardeşleri düşmanlığa çevirmek gibi acib bir tehlikeyi o sarhoşluğu ile hissedemiyor.
Yükleniyor...