Her ne kadar bazı zatlar, mezkûr kararın içinde yer alan, az ilerde kaydedeceğimiz maddelere nazar-ı dikkati çekmenin doğru olmıyacağını söylemişlerse de.. ve Temyiz Mahkemesi onu esasından bozup, süpürüp atmışsa da.. ve hatta belki de, Hazret-i Üstâd bu heyeti de affedip hakkını helâl etmişse de; lâkin biz Bediüzzaman’ın hayat seyrini yazmak sadedinde olduğumuz için, tarihin yüz karası olan o ma’hud kararı ve kararı veren kimselerin o durumdaki halleri bir küfür ve tuğyan odağının bendeliklerini yapmaları cihetiyle aynen onu ibraz etmek ve nesl-i atiye arzetmek herhalde yanlış değil, zarurî bir hizmettir.
Nitekim Hazret-i Üstâd da bu karardan ve karardaki -acib örnekleri vereceğimiz- maddelerinden; Afyon hapsinden sonra da, bilhassa 1950’de iktidara gelen Demokratlara bazı mektuplarında zaman zaman temas etmiş ve göstermiştir. ıleride bu hususa dair Üstâd’ın yazıları gelecektir. Ayrıca temyiz mahkemesinde Üstâd’ın müdafaasını yapan Avukat Hulusi Bitlisî de aynı maddeye parmak basa-basa, müdafaalarını yapmış ve yüksek mahkemenin hâkimlerinin nazarlarını ona bilhassa çevirmeye çalışmıştır.
AFYONUN İLK KARARI
İşte; 6.12.1948 günü Afyon Ağırceza mahkemesi kararnamesinin gerekçeli olan son hüküm bölümünün dehşet verici iftiralı isnadlarına buyurun beraber bakalım: (Sadece bir kaç yerini örnek için alıyoruz)
“...Netice: Sanıklardan Said-i Nursi ve Ahmet Feyzi Kul’un dinî hissiyatı alet ederek, halkı devlet aleyhine teşvik edici hareketlerde bulunmak suretiyle vaki hareketlerine mutabık Türk Ceza Kanununun 163. maddesinin birinci fıkrası mucibince; Bunlardan Said-i Nursi’nin damarlarında Kürtlük kanı kaynıyan ve kafasında hâlâ Kürtlük fikir ve akideleri yaşıyan bu sanığın yirmi senedenberi Eskişehir mahkemesince mahkûm olduktan sonra dahi, gittikçe artan bir cehd ile çalışarak, bilhassa Atatürk’ün kalblerde yerleşen sevgisini sarsmak için en ağır tecavüzünü yapmış.. ve onun cumhuriyete emanet ettiği Türk gençliğini dahi zehirlemeye çalışmış olması.. takdir-i şiddet sebebi sayılmak suretiyle iki sene ağır hapse konulmasına, altmış beş yaşını bitirmiş bulunması sebebiyle cezasının altı da biri indirilerek bir sene sekiz aya mahkûm olmasına...”
Mahkeme hey’eti, bu neticeye ve karara vardığının gerekçelerinden de bir ikisini arzedelim:
“... 22/9/1948 tarihli dilekçesinde: “Ayasofya’yı puthane ve Meşihatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve amelen taraftar değiliz ve şahsımız itibariyla amel etmiyoruz..”
“29/8/1948 tarihli dilekçesinde: “... Benimle mücadele eden gizli zendakâ
Nitekim Hazret-i Üstâd da bu karardan ve karardaki -acib örnekleri vereceğimiz- maddelerinden; Afyon hapsinden sonra da, bilhassa 1950’de iktidara gelen Demokratlara bazı mektuplarında zaman zaman temas etmiş ve göstermiştir. ıleride bu hususa dair Üstâd’ın yazıları gelecektir. Ayrıca temyiz mahkemesinde Üstâd’ın müdafaasını yapan Avukat Hulusi Bitlisî de aynı maddeye parmak basa-basa, müdafaalarını yapmış ve yüksek mahkemenin hâkimlerinin nazarlarını ona bilhassa çevirmeye çalışmıştır.
AFYONUN İLK KARARI
İşte; 6.12.1948 günü Afyon Ağırceza mahkemesi kararnamesinin gerekçeli olan son hüküm bölümünün dehşet verici iftiralı isnadlarına buyurun beraber bakalım: (Sadece bir kaç yerini örnek için alıyoruz)
“...Netice: Sanıklardan Said-i Nursi ve Ahmet Feyzi Kul’un dinî hissiyatı alet ederek, halkı devlet aleyhine teşvik edici hareketlerde bulunmak suretiyle vaki hareketlerine mutabık Türk Ceza Kanununun 163. maddesinin birinci fıkrası mucibince; Bunlardan Said-i Nursi’nin damarlarında Kürtlük kanı kaynıyan ve kafasında hâlâ Kürtlük fikir ve akideleri yaşıyan bu sanığın yirmi senedenberi Eskişehir mahkemesince mahkûm olduktan sonra dahi, gittikçe artan bir cehd ile çalışarak, bilhassa Atatürk’ün kalblerde yerleşen sevgisini sarsmak için en ağır tecavüzünü yapmış.. ve onun cumhuriyete emanet ettiği Türk gençliğini dahi zehirlemeye çalışmış olması.. takdir-i şiddet sebebi sayılmak suretiyle iki sene ağır hapse konulmasına, altmış beş yaşını bitirmiş bulunması sebebiyle cezasının altı da biri indirilerek bir sene sekiz aya mahkûm olmasına...”
Mahkeme hey’eti, bu neticeye ve karara vardığının gerekçelerinden de bir ikisini arzedelim:
“... 22/9/1948 tarihli dilekçesinde: “Ayasofya’yı puthane ve Meşihatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve amelen taraftar değiliz ve şahsımız itibariyla amel etmiyoruz..”
“29/8/1948 tarihli dilekçesinde: “... Benimle mücadele eden gizli zendakâ
Yükleniyor...