Eğer iman gelse, kalbe girse; birden o hadsiz dostlar diriliyorlar. “Biz ölmemişiz, mahvolmamışız” lisan-ı halleriyle diyerek, o cehennemî halet, cennet lezzetine çevrilir.
Madem hakikat budur. Size ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz! O mağlub olmaz, bu memlekete yazık olur,(*) o başka yere gider, yine tenvir eder.(113)
(*) Dört defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, “Yazık olur” hükmünü ispat ettiler. S.N. “
Başka bir parçadan:
“... Madem hükûmet-i cumhuriye, Cumhuriyyetteki hürriyet-i vicdan düsturiyle dinsizlere ve sefahatçilere ilişmiyor.. Elbette dindarlara ve takvacılara da ilişmemek gerektir.. Ve madem dinsiz bir millet yaşıyamaz.. ve Asya din noktasıda Avrupa’ya benzemez.. ve İslâmiyet hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde Hıristiyanlığa uymaz.. ve dinsiz bir Müslüman başka dinsizler gibi olmaz.. ve bu bin seneden beri dünyayı diyanetiyle ışıklandıran ve bütün dünyanın tahaccümatına karşı salâbet- i diniyesini kahramanane
(112) Osmanlıca Afyon mahkemesi müdafaatı, s: 68.
(113) Afyon mahkemesi müdafaatı, s: 8.
müdafaa eden bu vatandaki milletin bir ihtiyac-ı fıtrîsi hükmüne geçen salâhat ve bilhassa iman hakikatlarının öğrenilmesi yerlerini hiçbir terakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz ve o ihtiyacı onlara unutturamaz. Elbette bu vatandaki millete hükmeden bir hükûmet, Risale-i Nur’a adalet ve kanun ve asayiş cihetinde ilişemez ve iliştirmemeli...”(114)
Bir başka parçadan: (Mutlak cumhuriyet ile, lâik cumhuriyetin ayrı ayrı ta’rifleri)
“...O zaman şimdiki gibi hâlî bir türbe kubbesinde inzivadaydım. (115) Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Benden
Yükleniyor...