Mahkeme Safahatı ve Müdafaalar

“Çok müthiş bir zulüm ve işkence çemberi” tabirine şayeste bulunan Afyon hapis hadisesinin muhakeme safahatı ve müdafaalar bölümünü, tam ve etraflıca kaydedip seyretmek için, yeniden hadisenin başına dönmek mecburiyeti vardır sanırım. Zira Afyon hapis hadisesinin baş tarafında kısaca ve fezlekeli şekilde icmali kaydedilen mahkeme safahatı ve müdafaaların iyice anlatılıp anlaşılabilmesi için ancak böyle mümkin olabilir.

(97) Çünkü C.H.P 1950 yenilgisinden sonra, çekinmeden ve gayet aleni olarak kendisinin yerini “ortanın solu” diye göstermiş ve ilân etmiştir. A.B.

Evet, Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi ve ilk başta kırksekiz Nur talebesinin Afyon Adliyesinde açılan davaları ve intikal eden muhakemeleri, Üstâd’ın şahsı ile Emirdağlı talebeleri noktasından 17.1.1948’de başlamış olup, sûreten cüz’î ve küçük bir hadise görünümünde bulunan Afyon mahkemesi ve “İçüncü Medresei Yusufiye” diye Üstâd’ın tarif ettiği Afyon hapis hadisesi ve mahkemesi, aslında dine ve din ehline, fakat Bediüzzaman Hazretleri’nin şahsında en ağır ve en zalimane ve en gaddarca ve siyaseti dinsizliğe alet ederek, dinsizce ve bolşevikçesine ayakta durmak istiyen bir devrin hükûmet idare sistemine sızan gizli dinsiz komite mensuplarının son bir taarruz ve hücumudur.

Evet, Afyon hadisesi; küfrî, batıl ve dinsizce prensiplerin müdafii, hatta belki tatbikçisi durumunda olan bir rejimle; Kur’ân ve iman hakikatlarına dayanan ve kendi hususî âlemlerinde öyle yaşamak istiyen gerçek mü’min insanların bir mürafaa ve mücadeleleri örneğidir.

Fakat öyle bir mücadele ki, bir tarafın arkasında tüm maddî kuvvetler ve onları destekliyen hükûmet ve lastikli kanunlar ve hükümet kuvvetleri ve destekleri vardır.. ve hem mazlum ve fakat mücahid, azimkâr, müttakî, mü’min insanları ezmeye müsaid ve esnek bir idare tarzının zamanında vuku’ bulduğu gibi; bütün şiddet, fesad, iftira, yalan, bozgunculuk ve münafıklıkları mübah sayan, belki bunları bizzat yaşıyan ve yaşatan gizli din düşmanı komitelerin tedbir ve yardımları yanında, zamanın hemen bütün basını da bu mazlumlar gurubunu mahv ve perişan etmek, daha doğrusu din ve iman ve Kur’ân müdafaasında, herkes susturulmuş olduğu halde, susmamış ve susmayan ve susmayacak olan bir iman ve Kur’ân dilini (Bediüzzaman’ı) susturmak için bütün güçleriyle yüklendikleri halde....

Bu tarfta ise; maddeten ve zahir hale göre eli kolu bağlı.. ve fakat ma’nevî kuvvetiyle, beraber, eğer teşebbüs etseydi; maddi gücü, kuvveti de olduğu halde menfi mücadeleye girmiyen mazlum mü’minler gurubu vardır.

Evet manzara, sebebler dünyasında ve zâhir hale göre böyle... Lâkin bu mücahid mü’minler gurubunun ellerinde, dillerinde, kalb ve kafalarında

Yükleniyor...