İşte bu istifhamların cevablarını bulmadan önce, İçüncü Said ve mukaddemeleri hakkında sudûr eden Üstâd’ın bazı açıklamalarını arzedelim:
Evvela: Afyon hapsinde mezkûr haletin ilk mukaddemeleri hakkında Üstâd’ın talebelerine haber verdiğ’i mektubu şöyledir:
“
Aziz Sıddık Kardeşlerim!
İki ehemmiyetli sebeb ve bir kuvvetli ihtara binaen, ben bütün vazife-i müdafaatı buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarına bırakmaya kalben mecbur oldum. Hususan (H. R.T.F.S.(89))
Birinci Sebeb: Ben hem sorgu dairesinde, hem çok emarelerden bildim ki; bana karşı ellerinden geldiği kadar müşkilât yapmağa ve fikren onlara galebe etmemden kaçmaya çalışıyorlar.. ve resmen onlara iş’ar var ki; güya ben konuşsam, mahkemeleri ilzam edecek derecede ve diplomatları susturacak bir iktidar-ı ilmî ve siyasî göstereceğim diye benim konuşmama bahanelerle mani’ oluyorlar. Hatta sorguda bir suale karşı dedim: “Tahattur edemiyorum” O hâkim, taaccüb ve hayretle dedi: “Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasıl unutur?” Onlar Risale-i Nur’un harika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Beni konuşturmak istemiyorlar.
Hem güya benim ile kim görüşse, birden Nur’un fedakâr bir talabesi olur. Onun için beni görüştürmüyorlar. Hatta Diyanet reisi dahi demiş: “Kim onunla görüşse ona kapılır, cazibesi kuvvetlidir”
Demek, şimdi işimi de sizlere bırakmaya maslahatımız iktiza ediyor.. ve yanınızdaki yeni ve eski müdafaatlarım benim bedelime sizin meşveretinize iştirâk eder, O kâfidir.
İkinci Sebeb: Başka vakte bırakıldı...
Amma ihtar-ı manevî’nin kısacık bir işareti şudur:
Yükleniyor...